Uzun bir zamandır şiddet olaylarının yaşandığı ve belirsizlik ortamının hüküm sürdüğü Pakistan’da en sarsıcı gelişme, genel seçime 10 gün kala başbakanlığın güçlü adayı  Benazir Butto’nun Ravalpindi’de miting sonrasında silahlı-bombalı saldırı sonucunda öldürülmesi oldu. Suikastta Butto ile birlikte çok sayıda kişi de öldü.

            Benazir Butto, Pakistan’ın önemli siyasi ailesi olan Butto ailesinden geliyordu. Babası Zülfikar Ali Butto, 1971-1977 döneminde Pakistan Devlet Başkanı idi. 1977 yılında General Ziya Ül Hak tarafından bir askeri darbe ile iktidardan indirilen baba Butto, ölüm cezasına çarptırılıp 1979 yılında asıldı. Aynı yıl oğul Şahnavaz Butto 1980’de Fransa’da öldürüldü. Baba ve oğul Butto’nun ölümünden sonra Pakistan Halk Partisi’nin başına geçen Benazir Butto, henüz 35 yaşındayken 1988 seçimlerini kazandı ve ilk kez bir Müslüman ülkenin kadın başbakanı oldu. Fakat yolsuzluklarla suçlanan Butto, 20 ay sonra Devlet Başkanı Gulam İshak Han tarafından görevinden alındı. Yerine Pakistan Müslüman Birliği lideri Nevaz Şerif geçti. 1993’te tekrar başbakan seçilen Butto, 1996’da Devlet Başkanı Faruk Leghari tarafından yine yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle görevinden ayrıldı. Aynı yıl solcu-devrimci kardeş Mir Murtaza Butto 1996’da Pakistan polisi tarafından öldürüldü. İki yıl sonra ise Benazir Butto ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

            Butto, başbakanlıktan düşürülünce yerine 1997 yılında Nevaz Şerif geçti. Fakat Başbakan Şerif, 1999 yılında General Pervez Müşerref’in düzenlediği askeri darbe ile düşürüldü ve ülke dışına sürgüne gitmek zorunda kaldı. Müşerref yönetimi, Afganistan harekatı sırasında ABD’ye tam destek verdi ve ülkedeki El Kaide, Taliban ve diğer radikal gruplara karşı savaş başlattı. Rusların Afganistan’dan çekilmesiyle birlikte kurulan yönetimi devirmek için Pakistan medreselerinde yetiştirilen Taliban kadroları Afganistan savaşına, Afganistan Savaşında Müşerrefin ABD’ye verdiği destekle kontrolden çıkan (benzer medreseler merkezli) radikal gruplar da aynı sürecin devamı olarak Pakistan’ı iç savaş ve kaos ortamına taşıdı. Bütün bu süreçlerde ne yazık ki Butto dahil tüm siyasilerin rolü oldu.

Fakat bu mücadelede Müşerref aldığı büyük riskin altında kalıp kamuoyunun desteğini yitirmeye başlayınca, ABD, sürgündeki Benazir Butto ile görüşmeye başladı. ABD’nin baskısı sonucunda Müşerref, Butto hakkındaki yolsuzluk davalarını kapattı ve Butto’nun ülkeye geri dönmesine müsaade etti. Amerika’nın desteğiyle ülkeye dönen Butto, seküler-laik ve ılımlı kesimler tarafından “yeni bir umut” olarak algılandı. Fakat Butto’nun öldürülmesi bu yeni umudu sona erdirdi.    

Bu suikast olayı öncesinde de zaten ülkede şiddet ve belirsizlik hakimdi. 2007 yılı Pakistan için adeta “felaket yılı” oldu. 9 Martta Müşerref, “devlet başkanlığı ile genelkurmay başkanlığı” görevlerini aynı anda taşımasını eleştiren Yüksek Mahkeme Başkanı İftihar Çaduri’yi görevden aldı ve avukatlar ayaklandı. 10 Temmuzda İslamabad’daki Lal Mescit’te toplanan radikal militanlara yönelik operasyonda 105 kişi öldürüldü ve ardından ülke çapında radikal grupların silahlı-bombalı eylemleri arttı. 6 Ekimde Müşerref, Meclis tarafından tekrar Devlet Başkanı seçilince muhalefetin gösterileri de arttı. 19 Ekim’de Butto’nun ülkeye dönüşünü karşılayan konvoya bombalı saldırı yapıldı. Benazir Butto’nun yara almadan kurtulduğu bu saldırıda yaklaşık 140 kişi yaşamını yitirdi, 248 kişi de yaralandı. Müşerref 3 Kasım’da ülke çapında olağanüstü hal ilan etti, binlerce muhalif avukat gözaltına alındı, Butto ise bir haftalık ev hapsine alındı. Uluslararası baskılar (özellikle ABD’nin baskısı) neticesinde Müşerref, 8 Ocak 2008 tarihinde genel seçimlerin yapılacağını duyurdu. 25 Kasım’da sürgündeki devrik Başbakan Şerif ülkeye geri döndü. 29 Kasımda Müşerref genelkurmay başkanlığı görevinden “emekli” oldu. 15 Aralıkta olağanüstü hal durumu kaldırıldı ve en son olarak da, 27 Aralık Perşembe günü Butto öldürüldü.

Butto, 19 Ekimde ülkeye döndüğü günden itibaren, Devlet Başkanı Müşerref’in durduramadığı radikal grupları ezeceğini söylüyordu. Suikast öncesinde yapılan mitingde de Butto, bu düşüncesini ve amacını tekrarladı. Son miting konuşmasında Butto, ülkedeki radikal örgütleri kastederek şu iddialı ve önemli açıklamayı yaptı:

Bu aşırılık yanlıları yetkisiz bir hükümet oluşturdular. Dünya bana “siz eğer bunlarla başa çıkamazsanız biz oraya gelir icabına bakarız” diyor. Neden yabancı bir devlet ülkemize gelsin ki. Biz, aşırılık yanlılarıyla başa çıkacağız. Ben bu sorunu hal edeceğim ve siz ülkeyi kurtaracaksınız.

Pakistan istihbarat yetkilileri ise, Butto ülkeye döndüğü günden itibaren, El Kaide, Taliban ve diğer radikal grupların Butto’yu öldürme planları yaptığını söylemiş ve Butto’yu uyarmıştı. Nitekim daha önceden El Kaide örgütü, 8 Ocak seçimlerini engellemek için her şeyin yapılacağını duyurmuş ve Butto’yu “ABD’nin Pakistan’daki politik enstrümanı” olarak nitelemişti.

Sürgünden 25 Kasımda dönen bir başka önemli isim eski devrik Başbakan Navaz Şerif ise, bu suikastın asıl sorumlusunun Devlet Başkanı Müşerref olduğunu, kendisinin ülkeyi büyük bir krize ve çıkmaza sürüklediğini, bu nedenle de derhal istifa etmesi gerektiğini açıkladı ve bütün Pakistan halkını Müşerref’e karşı greve çağırdı. Ayrıca Şerif, partisi ile birlikte 8 Ocakta yapılması planlanan genel seçimi boykot edeceğini açıkladı. Şerif’e göre, seçimin ertelenmemesi durumunda ülke büyük bir kaosa sürüklenecek.

Pakistan ve uluslararası haber ajanslarının aktardığı bilgilere göre, suikast sonrasında Butto yandaşları sokaklara dökülüp çok sayıda binayı, işyerini, benzin istasyonu, bankayı aracı ateşe verdiler. Yönetime çok ağır hakaretler içeren sloganlar attılar ve Müşerref yanlısı partinin bürolarını yağmaladılar. Çok sayıda kişi hayatını kaybederken çok sayıda kişi de yaralandı.

2007 yılı içinde yaşanılan gelişmeler ve son olarak gerçekleşen Butto suikastı, 170 milyonluk Pakistan’ı bir iç savaş ortamına doğru sürüklüyor. Bu iç savaşın aktörleri şu andaki Müşerref iktidarı, muhalefetteki devrik başbakan Şerif, suikasta kurban giden Butto yandaşları ve tabiî ki ülkedeki radikal El Kaide ve Taliban gibi örgütlerdir. Bu gruplar arasında ortaya çıkabilecek muhtemel bir iç savaş ise ülkeyi parçalanma-bölünme riskiyle karşı karşıya bırakacaktır.

Bu durum tabi ki sadece Pakistan’ı değil, tüm bölge ülkelerini ve dünya politikasının büyük aktörlerini etkileyecektir. Böyle bir sürece ABD, Rusya, Çin ve Hindistan seyirci kalmayacaklar, olaylara doğrudan veya dolaylı yol ve yöntemlerle müdahil olacaklardır. Doğal olarak Pakistan’da muhtemel bir iç savaş ve bölünme-parçalanma sürecinin başlaması, büyük güçler arasında yeni mücadelelere de neden olacaktır. Bu iç savaş neticesinde nükleer güce sahip ülke yönetiminin radikal grupların eline geçmesi durumunda ise, kriz daha da derinleşecek ve belki de Pakistan’a yönelik yeni bir “Afganistan Harekatı” gerçekleştirilecektir. Bu kadar büyük ve önemli potansiyele (nükleer dahil) sahip bir ülkede başlayacak kaosun benzer projelerin altyapısının hazırlandığı ülkelere sıçrama ihtimalide oldukça kuvvetlidir.Dünya ekonomisi açısından sonuçlarını net öngörmek ise şu an için mümkün değildir.

Kardeş ve dost Pakistan Devleti ve halkının birlik ve beraberlik içerisinde kalabilmesi ve yanlış stratejilerin sonuçlarının en az acı ile atlatılabilmesi, sorunun kaynağının doğru tesbitine, sağduyulu iç birliğe ve kardeş ülkelerin desteğine bağlıdır. Cumhurbaşkanımızın ziyaretinin zamanlaması bu bağlamda Türk Devletinin öngörüsü ve desteği açısından çok anlamlıdır.