Dr. Hıfzı Topuz 
Her gün mesaj ya da haber, bilgi ve program bombardımanı altındayız. Bu mesajlar nereden geliyor? Gazetelerden, dergilerden, TV programlarından, Radyo- TV’lerden, ajans bültenlerinden ve internetten.  Bunların yansız ve objektif olduğunu kim söyleyebilir? Mesajlar birçok kişinin seçiminden ya da denetiminden geçiyor. Bazı olayları hiç medyaya yansıtmıyor, görmezden geliyorlar (Buna “omission” diyoruz). Bazıları abartılarak ön olana çıkartılıyor(exagération), bazıları saptırılıyor (Buna “distorsion” deniyor). Bazıları göze görünmeyecek ya da hiç dikkati çekmeyecek bir biçimde küçültülüyor. Her bir gazete ya da TV kanalı haberi kendine göre küçültüyor, büyütüyor, ya da yok ediyor.
 
 Magazine ağırlık veren gazeteler ve TV kanalları birçok önemli olayı yok sayarak dikkatleri başka yere çekiyor ve toplumun gündemini kendi doğrultularında oluşturmaya yöneliyorlar.
 
Peki, bu karmaşa içinde okuyucu, izleyici ve dinleyici olayları nasıl değerlendirecek?
Kamuoyu nasıl oluşacak? Gerçekler nerede?
 
Kamuoyuna kimler yön veriyor? Hangi çıkar grupları? Holdingler mi? Partiler mi? Dış
güçler mi? Çokuluslu ortaklıklar mı? Yoksa geçmişin özlemini çeken ve toplumu Orta Çağ
karanlıklarına götürmek isteyen bilim dışı örümcek kafalılar mı?
 
Yalnız bizde değil, bütün ülkelerde buna benzer durumlar var. Bazı yerlerde finans
güçleri toplumlara yön veriyorlar, bazı yerlerde yönetimi eline geçirmiş olan kişiler,
diktatörler ve cuntalar, bazı yerlerde de dış güçler.
 
Mesajlar nerelerden geliyor? Kaynaklar nerede? Sansür ya da kendi kendini sansür mekanizması nasıl işliyor? İletişimcilerin gerisinde kimler, ya da hangi güçler var? Bunların
okullarda, hele hele iletişim fakültelerinde öğretilmesi ve tartışılması gerekmez mi?
 
Gazetenin okullarda kullanılmasının en az 50 yıllık bir geçmişi olduğunu biliyorum.
Bu tür uygulama ve araştırmalar yıllar boyu ABD’de, Kanada’da, Japonya’da, İngiltere’de,
Danimarka’da, İsveç’te, İsviçre’de, Belçika’da, İtalya’da ve Fransa’da yapıldı. Ben 1972
Kasımında, Belçika’nın Gand Kentinde, Milli Eğitim Bakanlığı ile Tarih Profesörleri
Derneği’nin ortaklaşa düzenledikleri bir konferansa Unesco temsilcisi olarak katılmış ve çeşitli ülkelerde bu yöntemin nasıl uygulandığı konusunda bir konuşma yapmıştım. Aynı konuşmayı ertesi yıl da Mali’nin başkenti Bamako’da yaptım. O konuşmalarda üzerinde durduğum konular şunlardı:
 
“Gazeteler son dönemlerde gençlerin üzerindeki etkilerini yitirmişlerdir. İsviçre’de yapılan bir araştırmaya göre 1935’te 20 yaşında bir gencin kafası %75’ini okuldan, %25’ini aileden, kendi çevresinden, gazetelerden ve dergilerden edindiği bilgilerden oluşuyordu. 1970’te ise okul kaynaklı bilgilerin oranı %25’e düşmüştü. Bilgilerin %75’inin kaynağı ise çevre, radyo, TV ve gazetelerdir” (1: Georges-Henri Martin, Uluslararası Basın Enstitüsü, İsviçre Komitesi Başkanı, Tribune de Genevre Gazetesi).
 
Zamanla basın gençleri ilgilendirmez olmuş ve onun yerini TV almıştı.
 
Gençlere göre basın kendi kuşaklarına değil, babalarına seslenmektedir. Gazeteciler tutucudur. Gençlerin sorunlarına yanıt vermekten uzaktır.
 
Ne var ki basının etkileri zaman dayanıklıdır, kalıcıdır, kolay kolay unutulmaz. Bu
açıdan basın gençler için bir eğitim kaynağı olmalıdır. O yüzden de okullarda gazetecinin
önemli bir rolü vardır.
 
Okulda gazetelerin hedefleri nelerdir?
 
1-Okul kitaplarındaki bilgileri tamamlamak ve güncelleştirmek;
2-Gençleri güncel konularla ve toplumun sorunlarıyla bilgilendirmek;
3-Gençlerde eleştirel görüşleri geliştirmek, onlara çoğulculuğu, yorum özgürlüğünü, objektif bakışlara alıştırmak.
4-Çeşitli kaynaklardan gelen mesajları birbirleriyle karşılaştırarak sağlam kanıtlara ulaşmak;
5-Eğitime medyanın katkısını sağlamak
 
Gand Konferansı’ndan iki ay önce yine Belçika’da Tihange Banş Üniversitesi’nde düzenlenen bir kolokyumda da okullarda gazeteler incelenirken şunlar üzerinde durulması öneriliyordu:
      – Gazetelerde çıkan her satır ve her sözcüğü iyice inceleyin.
      – Bir cümlenin ne anlamda kullanıldığını araştırın. Çünkü aynı cümleyle sizin
   anladığınız şeyin tam karşıtı da anlatılmış olabilir.
      – Büyük başlıklardan çekinin; gerçekleri gizleyebilirler.
      – Başyazıları, köşe yazıları, okuyucu mektupları, hafta sonu röportajları, reklamlar
         aldatıcı olabilir; kapılmayın.
      – Kamuoyu araştırmalarına da pek güvenmeyin, çarpıtılmış olabilirler.
      – Polis haberlerini becerikli muhabirler uydurmuş olabilirler, dikkat edin.
      – Tiyatro ve sinema eleştirileri de sizi yanıltabilir.
      – Yazı kadrosu ve hükümet değişse bile gazetenize güvenmeyin.”
 
Eğitim ve medya ilişkilerinde iki yaklaşım vardır:
 
Birincisinde medya, yani basın, radyo ve televizyon eğitimde yardımcı bir araç olarak kullanılıyor. Yani, gazete ve dergilerde çıkan yazılardan, radyolarda ve televizyonlarda yapılan konuşmalardan ve yayınlanan programlardan ilk ve orta öğretimde genel kültür dallarında ve özellikle, tarih, coğrafya, yurt bilgisi, Türkçe ve sosyoloji derslerinde yararlanılıyor.
 
Bu çerçevede medyada çıkan yazılar, araştırmalar ve TV programları tamamlayıcı nitelikte eğitime katkıda bulunuyorlar.
 
İkinci tür yaklaşımda medya masaya yatırılarak inceleniyor. Haber kaynakları araştırılıyor. Çeşitli kaynaklardan gelen haberler birbirleriyl karşılaştırılıyor. Haberi ya da programı oluşturan mekanizmalar araştırılıyor. Bunlara yön veren eğilimler ya da çıkarlar saptanıyor. Ve öğrencide eleştirel bir bakışın oluşturulmasına çalışıyor.
 
Böylece öğrenci medyanın oyununa gelmiyor ve medyayı değerlendirmeyi öğreniyor.
 
Unesco her iki yaklaşımı da 1970’li yıllarda ele alarak çeşitli toplantılar düzenledi ve projeler oluşturdu. Uluslararası Sinema ve TV Konseyi 1979’da düzenlediği uluslararası bir uzmanlar toplantısında medya eğitimini şöyle tanımlamıştı: Medya eğitiminin amacı tarihte ve her alanda medyanın toplumdaki yerini, sosyal etkilerini, araştırmak ve değerlendirmektir.
 
Bu çerçeve içinde medya kurumlarının nasıl çalıştığı, mesajları nasıl oluşturduğu, nasıl dağıldığı incelenecek ve öğrencilere anlatılacaktır. Öğrenci gerçek dünya ile medyanın gösterdiği dünya arasındaki farkları görmeye alışacaktır.
 
“TV ile eğitim”le “medya eğitimi” bambaşka şeylerdir. Öğretmen dersini verirken bir
TV haberini ya da basında çıkmış bir yazıyı belge olarak gösterebilir ama bu medya eğitimi değildir.
 
Birinci durumda öğretmen medyanın egemenliği altındadır. Medya öğretmenin dayandığı belgeleri sunmaktadır. Medya eğitiminde ise öğretmen medyanın çalışma mekanizmasını incelemektedir.
 
Medya eğitimi, yani medya mekanizmasının eğitimi 1970’li yıllardan sonra gelişti.
 
Örneğin Fransa’da Milli Eğitim Bakanlığı önce 1979 ve 1984 yıllarında “Görsel
İşitsel İletişime Girişim” adlı iki proje oluşturdu, sonra da 1983’te medya örgütleriyle işbirliği
yaparak Eğitimde İletişim Araçları arasında Bağlantı Merkezi’ni “Clemi, Centre de l’iaism, de
l’aseignement et de Moyens d’Information) kurdu.
 
İspanya’da Eğitim Bakanlığı ile gazete yöneticileri 1985’te Prensa-Escuela adlı bir program oluşturdular. Avusturya’da ilk ve orta öğretim programlarında medyanın yer alması için 1983’te bir karar alındı.
 
İsviçre’de bütün kantonlar da medyanın eğitimi programlarında yer alması için kararlar alındı. Bu yöntem zaten 1967’den beri Lozan’da uygulanıyordu. Zürih’te Pestalozzi programı içinde ve Fribug’ta da Medyaya giriş programında bu konu ele alındı.
 
Belçika’da 1970’li yılların başında birçok okulda uygulanmasına başlanan Medya
Eğitimi 1990’da resmileşti.
 
İngiltere’de ve Galler Ülkesi’nde bu program 1988’de oluşturuldu.
 
İskandinav ülkelerinde de bu programın yıllardan beri başarıyla uygulandığı biliniyor.
 
ABD’de medya eğitimi 1932’de New York Times’ın girişimiyle başlatıldı. İlk başlarda
17 bin okulda çeşitli gazeteler gönderiliyor, 48 bin öğretmen bu programın uygulanmasında
görev alıyor ve 350 basın kuruluşu da programa destek veriyordu.
 
Kanada’da buna benzer uygulamalar yapıldı.
 
Japonya’da, Latin Amerika ülkelerinde de medya eğitimi konusu ele alındı ve geliştirildi.
 
İtalya’da da bu konu 70’li yıllarda başlatıldı. İlk olarak 500 okulda haftada iki saatlik
uygulamalarla yapıldı, gazete sahipleri bu programa çok önem vererek okullara ücretsiz gazete gönderdiler. Bu yıl da büyük yayınevlerinden biri bu projeye sahip çıkararak programın boyutlarını genişletti.
 
Uygulama Yöntemleri
 
1) Bizde Okulda Medya konusunun Milli Eğitim Bakanlığı’nın medya örgütleriyle hazırlayacağı geniş bir program çerçevesi içinde uygulanması için zaman gelmiş ve geçmiştir bile. Bu uygulamada TV kanallarından ve internetten mutlaka yararlanmak gerekir.
 
2) Medya Eğitimi projesi bütün iletişim fakültelerinde öğretmen okullarında ve eğitim fakültelerinde yer almalı ve her şeyden önce bu eğitimi uygulayacak öğretim üyelerinin yetiştirilmesi için seminerler düzenlenmelidir. Başka ülkelerdeki uygulamaları da yakından izlemek gerekir.
 
Fakültelerde bu derslerin uygulanmasında gerekli araç ve gereçler de önceden saptanmalı ve sağlanmalıdır.
 
İnternette bugün 100’e yakın gazetenin, yüzlerce derginin, 20’den çok haber ajansının ve 38 TV kanalının adı var. İnternet bunlarda yayınlanan haberlerin bir bölümünü ekrana getiriyor. İyi de bunlar nasıl izlenebilir? Öğrenciler bunlardan nasıl yararlanabilir?
 
Haberleri değerlendirilmesi için internet kanalı yeterli olmaz. Mutlaka gazeteleri ele alıp haberleri önce biçimsel yönden sayfalara, sayfalardaki yerlerine, başlıklarına, resimlerine, puntolarına göre, sonra da içerik yönünden incelemek gerekir.
 
TV haberlerinin yer aldığı programlar, süre, sunuş tonu, görüntüler, belgesel görüntüler açısından ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Radyo ve Ajans haberlerinin de aynı titizlikle üzerinde durulmalıdır.
 
Bu konularda araştırma yöntemleri oluşturulmasında yarar vardır.
 
Medya eğitimi Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerine şimdiden tez konusu olarak verilmelidir.

Kaynak:http://www.iletisimarastirma.org