“22 TEMMUZ 2007 MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ”NİN

SİYASAL İLETİŞİM YÖNETİMİ BAĞLAMINDA DEĞERLENDİRİLMESİ

 

Doç. Dr. Abdullah Özkan

Türkiye, 22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan milletvekili seçimlerine “kendine özgü” birtakım koşullar içinde girmiş; bu koşullar, sonuçlar üzerinde de önemli etkiler yapmıştır. Her şeyden önce mevcut siyasal iktidar Cumhurbaşkanını seçememiş, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde başlayan gerginlik kısa sürede toplumun değişik katmanlarına yansımış; Cumhurbaşkanı adayı üzerinde uzlaşma sağlanamaması tartışmaların devletin en yüksek makamı üzerinden yapılmasına zemin hazırlamıştır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında gündeme gelen “salt çoğunluk” tartışması, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği “367 şart” kararıyla birlikte yeni bir şekle bürünmüş, bunun sonucu da siyasal iktidar erken genel seçime gitme kararı almıştır.

Olağan gelişme süreci içinde siyasal iktidar Cumhurbaşkanlığı makamına kendi istediği bir adayı oturtacak, ardından da sürekli olarak yinelediği “seçimler zamanında yapılacak” sözüne binaen sonbahar’da da genel seçimlerin yapılmasını sağlayacaktı.

Ama süreç siyasal iktidarın planladığı gibi yürümedi. Cumhurbaşkanını yeni meclisin seçmesi çağrılarını karşılıksız bırakan ve mevcut meclisin Cumhurbaşkanını seçeceği yönündeki kararında ısrar eden iktidar, toplumda biriken gerginlik enerjisinin birden bire ortaya çıkmasının da yolunu açtı.

Ankara, İstanbul ve İzmir’de yapılan mitingler, buralarda verilen mesajlar ve muhalefet partilerinin bu mitinglere sundukları açık destekler, toplumda gözle görülür bir kamplaşmaya da zemin hazırladı. Bu mitinglerin “Cumhuriyet” gibi tüm toplumun ortak değeri olan bir kavram üzerinden yürütülmesi de kamplaşmayı hızlandırıcı bir etken oldu.

Türkiye 22 Temmuz seçimlerine böyle bir süreçten geçerek girdi. Bu sürecin “normal” bir süreç olduğu söylenemez. Hatta seçim kararı almış bir parlamentonun anayasa değişikliği paketi hazırlaması da mevcut sürecin normal olmadığının göstergesi olarak yorumlanabilir.

 

SEÇMENLERİN KARARINA ETKİ EDEN UNSURLAR

Sandık başına giden seçmenin kararına; “güvenlik isteği”, “saygınlık isteği”, “duygusal bağlılık” ve “dinsel/siyasal inançlar” etki etmektedir.

22 Temmuz seçimlerinde bu dört temel unsurun seçmenlerin kararını belirlemelerinde fazlaca etkili olmadığı görülmüştür. Çünkü Türkiye’nin seçime yöneldiği süreç ve seçim kararı alındıktan sonra yaşanan “siyaset mühendisliği” uygulamaları, seçmenin üzerine çok ağır bir yük yüklemiştir. Seçmen adeta kamplaştırılan siyasi cephelerden birinde yer almaya zorlanmış, geçmişte kararını verirken ölçü aldığı mekanizmalardan bu seçimde vazgeçmesi istenmiştir.

Örneğin oy verme davranışını etkileyen partilere karşı duyulan duygusal bağlılık ve dinsel/siyasal inançlar bu seçimlerde çok gerilerde kalmış, önemli miktarda seçmen geçmişte oy verdiği partisini bu seçimde terk etmiştir. Bunun nedenini de kamuoyunda oluşturulan kamplaşma ve korku siyasetinde aramak gerekir.

 

22 TEMMUZ SEÇİMLERİNİN ÖZEL ŞARTLARI

1. Türkiye, 22 Temmuz seçimlerine Cumhurbaşkanını seçmek için Meclis’te yeterli çoğunluğu bulamayan siyasal iktidarın aldığı ani bir kararla girmiştir. Seçim kararıyla birlikte, Cumhurbaşkanını halkın seçmesini de içeren anayasa değişiklik paketini de Meclis’ten çıkaran iktidar; “Millet iradesine baskı yapıldığı, Meclis’in 367 şartı ile kilitlendiği ve bu kilidi Millet’in açacağı” tezini savunmuştur. Siyasal iktidar Cumhurbaşkanının seçilememesini milli iradeye yapılan bir müdahale olarak göstermiştir. 22 Temmuz seçimi ülkeyi yönetecek siyasal iktidarın seçiminden çok, milli irade üzerindeki demokrasi dışı güçlerin baskılarının kaldırılması şeklinde kamuoyuna sunulmuştur.

2. 22 Temmuz seçimlerinde daha önce örneği pek çok kez görülen “siyaset mühendisliği” yine sahne almıştır. ANAP ve DYP’nin “Demokrat Parti” çatısı altında birleşmeleri ve sonra sürpriz bir şekilde ayrılmaları, DSP’nin seçime kendi başına girmekten vazgeçip CHP’nin listelerinden girme kararı alması, yine Hür Parti’nin CHP’ye katılması, normal koşullarda pek mümkün olmayacak “çok özel” gelişmelerdir. Aynı şekilde başka zamanda isimlerinin yan yana gelmesi mümkün gözükmeyen kamuoyunda etkili kişilerin, siyasi fikirlerini temsil etmeyen partilere katılmaları da bu özel koşulların sonucudur. Siyaset mühendisliği, mevcut siyasal iktidara karşı yeni cepheler oluşturmanın, böylece alacağı oy oranını düşürmenin planlarını yapmıştır. Yapay oluşumlara, zorlama ittifaklara, seçime yönelik işbirliklerine geçmişte prim vermeyen seçmen, 22 Temmuz seçimlerinde de siyaset mühendisliği hesaplarına soğuk baktığını ortaya koymuştur.

3. 22 Temmuz seçimlerinde oluşan hassas ortam ve özel koşullar nedeniyle seçim kampanyalarında siyasal iktidarın icraatları pek gündeme gelmemiş, seçim kampanyaları daha çok soyut kavramlar temelinde yürütülmüştür. 22 Temmuz seçim döneminde hem sürenin kısıtlı olması hem de kamuoyunda oluşturulan algı nedeniyle partilerin büyük çoğunluğu proje ve programlarıyla gündeme gelmek yerine, slogan ve söylemlerle seçmenin karşısına çıkmayı tercih etmiştir.

4. 22 Temmuz seçimleri, hem ülkemize yönelik terör tehdidinin arttığı hem de bölgemize yönelik küresel güçlerin planlarının yoğunlaştığı bir dönemde yapılmıştır. Kuzey Irak’taki gelişmeler kamuoyu tarafından kaygıyla izlenirken, Türkiye’de çıkabilecek bir hükümet krizinin ya da çok ortaklı bir koalisyon hükümetinin kararların zamanında ve doğru şekilde alınmasını zorlaştırabileceği endişesi artmıştır. Geçmişte koalisyon hükümetlerinde yaşanan kötü tecrübeler, kamuoyunda tek parti yönetimi arzusunu güçlendirmiştir. Seçmenlerin çoğu, siyasal istikrarsızlığın ülkemize yüklediği ağır faturayı artık göze alma taraftarı değildir. Hem ülkemize yönelik tehditler hem de bölgemizde meydana gelebilecek muhtemel gelişmelerin ülkemize yansıtacağı olumsuzluklar, seçmenleri kararlarını oluştururken mevcut durumun devamına psikolojik olarak zorlamıştır.

 

22 TEMMUZ SEÇİMİNİN SONUÇLARI

22 Temmuz 2007 tarihinde yapılan milletvekili genel seçimlerinden Adalet ve Kalkınma Partisi oylarını artırarak birinci parti olarak çıkmıştır. AKP’nin iktidarda iken oylarını artırması dikkat çekici olarak değerlendirilirken, 22 Temmuz seçimlerinin yapıldığı “özel koşulların” bu sonuçların alınmasında önemli katkısının olduğu yorumu yapılmaktadır.1 İktidar partisi AKP, oylarını artırmasına rağmen 2002 seçimlerinde kazandığı milletvekili sayısını koruyamamıştır. Bunda Milliyetçi Hareket Partisi’nin 71 milletvekili ile Meclis’e girmesinin önemli etkisi vardır. 22 Temmuz seçimlerinin sürprizi ise bağımsız milletvekillileri olmuştur. Türkiye genelindeki yüzde 10’luk baraja takılmamak için bağımsız aday olan çoğu Demokratik Toplum Partili adaylar seçilebilme başarısı göstermiştir.

Bağımsız 20 milletvekilinin DTP’ye katılmasıyla bu parti Meclis’te grup kurma hakkını kazanmıştır. Muhsin Yazıcıoğlu’nun BBP’ye, Ufuk Uras’ın da ÖDP’ye katılmalarıyla birlikte bu iki parti de Meclis’te temsil edilme imkanına kavuşmuştur.

Seçimlere CHP ile birlikte giden DSP’nin ayrılma kararı alması, DSP’nin de Meclis’te temsil edilmesine imkan sağlamıştır.

22 Temmuz seçim sonuçlarıyla birlikte hayal kırıklığına uğrayan partilerin başında Cumhuriyet Halk Partisi gelmektedir. DSP ve Hür Parti’nin katılımı ve siyaset mühendisliğinin oluşturduğu kamplaşma ortamına rağmen yüzde 20.8 oy alması, genel başkan Deniz Baykal’ı hedef haline getirmiş ve istifa etmesi istenmiştir.

Demokrat Parti genel başkanı Mehmet Ağar ise 22 Temmuz seçim sonuçları açıklandığı gece istifası istenmeden kendisi istifa etmiştir. Seçimlerde aldığı 5.4 oyla barajın altında kalan DP, seçimlerde büyük hayal kırıklığı yaşayan bir diğer parti olmuştur.

Saadet Partisi de 22 Temmuz seçimlerinde beklediği oyu alamayan partiler arasındadır. Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Saadet Partisi’nin seçim kampanyasına konferanslar ve televizyon konuşmalarıyla verdiği desteğin oyların artmasını sağlayacağı beklentisi gerçekleşmemiştir.

Seçim kampanyasında “barajı aştık” sloganını sıklıkla kullanan Genç Parti de aldığı yüzde 3 oranındaki oyla seçimlerden istediğini bulamayan partilerin arasında yer almıştır.

 

SİYASİ PARTİLERİN SEÇİM BEYANNAMELERİ

Seçim beyannameleri, seçime giren partilerin oylarını istedikleri seçmenlerle aralarında yaptıkları bir “ortaklık anlaşması” gibidir. Partiler, seçmene “eğer oyunuzu bana verirseniz bunları yapmayı taahhüt ediyorum” demekte, seçmenler de partilerin vizyonunu bu beyannameler aracılığıyla ölçme imkanı bulabilmektedir.

 

Adalet ve Kalkınma Partisi:

AKP’nin 231 sayfadan oluşan seçim beyannamesi “nice AK yıllara” başlığıyla kamuoyuna sunulmuş ve adeta hükümet icraatlarının anlatıldığı “faaliyet raporu” gibi hazırlanmıştır.2

On ayrı bölümden oluşan seçim beyannamesinde ekonomi politikalarından finansal hizmetlere, sosyal yapının iyileştirilmesinden çalışma hayatına, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden dış politikaya kadar geniş bir alanda vaatlere yer verildi.

İşte AKP’nin seçim beyannamesi’nde yer alan vaatlerin özeti:

Ekonomi politikaları kapsamında 2013 yılında kişi başına gelir 10 bin doları, satın alma gücü paritesine göre 15 bin doları geçecek. Milli gelir 800 milyar dolara ulaşmış olacak. Enflasyon “Düşük tek haneye” indirilecek, İşsizlik oranı daha da düşecek, ihracat 200 milyar doları aşacak, turizm geliri 40 milyar dolara yaklaşacak.

– AKP iktidarı makro ekonomik istikrarın ve büyümenin sürdürülmesi amacı ile mali disiplini devam ettirecek. Enflasyon oranının aşağıya çekilmesi, cari açığın kontrol altında tutulması ve kamu borç stokunun milli gelire oranının daha da azaltılması sağlanacak. Vergi mevzuatı sadeleştirilecek.

-KOBİ’lerin kayıtlı sisteme geçmeleri için her türlü destek verilecek. Aracılık maliyetleri üzerindeki vergi yükleri kademeli olarak düşürülecek. Halk Bankası başta olmak üzere kamu bankalarının özelleştirilmesi çalışmaları tamamlanacak.

-Teşvik politikalarında köklü değişiklere gidilerek bölgesel teşviklere ağırlık verilecek. Sanayi stratejisi tamamlanacak. Otomotiv beyaz eşya ve elektronik gibi alanlarda sektörel stratejiler hazırlanacak. Sanayi bilgi sistemi geliştirilecek.

Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi ülkeleriyle serbest ticaret alanı oluşturulması yönünde çalışmalar devam edecek. Türkiye’nin ihracat hacmi 2013 yılında 200 Milyar Doları aşacak. 2023 yılında ise 500 Milyar Doların üzerine çıkacak.

-Okul öncesi eğitimde okullaşma oranı asgari yüzde 50’ye çıkarılacak. 2023 yılında bu oran yüzde 80 olacak. Derslik sayısı, öğrenci sayısı 30 kişiyi geçmeyecek şekilde arttırılacak. 2013’te ilk öğretimde yüzde 100, mesleki teknik eğitim dahil yüzde 90 okullaşma gerçekleşecek.

-Sağlıkta dönüşüm programı sürdürülecek. Genel sağlık sigortası sistemi 2008 yılında hayata geçirilecek. Kan ve kan ürünleri temini vatandaşın sırtından yük olmaktan çıkarılacak.

– İşsizlik Sigortası Fonu, istihdamı geliştirecek yatırımlara özendirme ve işgücü piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda beceri kazandırma amaçlı kullanılacak. İşsizlerin bu fondan daha kolay uzun süreyle yararlanması sağlanacak.

– Elektrik üretim ve dağıtımın özelleştirilmesi bağlamında hukuki düzenlemeler yapılacak. Şahdeniz gazının Türkiye’ye getirilmesini hedefleyen Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı çok yakında devreye alınacak.

 

Cumhuriyet Halk Partisi:

CHP’nin seçim beyannamesi’nde ağırlıklı olarak AKP iktidarında ülkemizin karşı karşıya kaldığı tehdit ve tehlikelere dikkat çekilmektedir.3

“Türkiye’nin laik düzeni, Atatürk ilke ve devrimleri ve Cumhuriyetimizin çağdaş kazanımları yıpratılmaktadır” denilen beyannamede, AKP’nin ekonomide, dış politikada, eğitim ve sağlıkta yaptığı uygulamalar eleştirilmektedir.

CHP’nin seçim beyannamesinde halkın durumuna özellikle vurgu yapılarak şu değerlendirmede bulunulmaktadır:

• Açlık ve yoksulluk yaygınlaşmış, sosyal adalet kavramı unutulmuş, eşitsizlikler yaygınlaşmıştır. Türkiye, bir yandan “dolar milyarderleri”, diğer yandan yoksullar ülkesine dönüşmüştür.

• Resmi rakamlara göre, en az 1 milyon yurttaşımız yatağa aç girmekte, en az 20 milyon yurttaşımız yoksulluk koşullarında yaşama tutunmaya çalışmaktadır.

• İşsizlik, toplumsal afet konumuna ulaşmıştır… Her 5 yurttaşımızdan biri veya her 3 gencimizden biri işsizdir.

• Bu koşullarda ülke içindeki yoksulluk ortamında yeşeren adi suçlarda da büyük artış olmuş, vatandaş şehirlerde güvenlik içinde yaşayamaz hale gelmiştir.

• İç ve dış borçlarımız ile dış ticaret ve cari işlemler açığı, Cumhuriyet tarihimizin rekorlarını kırmıştır.

• Yüksek reel faiz, düşük kur ve borçlanmaya dayalı politikalar ile KOBİ’ler nefes alamaz, ulusal sanayimiz gelişme ve istihdam yaratma yeteneklerini kullanamaz hale gelmiştir.

Seçim beyannamesinde “Türkiye’nin bir yol ayrımında” olduğuna işeret eden CHP, 22 Temmuz seçimlerini “Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimi” olarak yorumlamaktadır.

 

Milliyetçi Hareket Partisi:

MHP seçim beyannamesinde Dünyanın nereye doğru gittiğinin bir analizini yapmakta, Türkiye’nin bu yeni koşullara nasıl adapte olacağı ve hangi politikaları uygularsa kazançlı çıkacağına işaret edilmektedir.4

“Türkiye çaresizliğe ve seçeneksizliğe mahkum değildir” bakış açısının işlendiği beyannamede; “Türkiye’nin sahip olduğu zenginlikler ve köklü devlet tecrübesiyle ortaya koyacağı vakur duruşu, bölgesinde her zaman için itibar görmesini ve kutup konumuna gelmesini sağlayacaktır. Türkiye kendi gücünü keşfettiği ve özüne döndüğü zaman, bölgesel güç olmanın ötesine geçecek ve küresel bir güç haline gelecektir” değerlendirmesi yapılmaktadır.

MHP seçim beyannamesinde iktidara geldiğinde yapacaklarını şöyle sıraladı:

-Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işletilerek demokratik siyasi kültürün yerleştiği, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, kanunilik yerine en geniş anlamda hukukun üstünlüğünün tesis edildiği ve her alanda adaletin hakim kılındığı siyasi ve hukuki bir düzenin oluşturulmasını,

-Rekabetçi piyasa ekonomisini ve serbest teşebbüsü esas alan, kaynakların rasyonel kullanıldığı, yeterli yatırım ve üretimin sağlandığı, adil bir gelir bölüşümünün tesis edildiği, dünyadaki ilk 10 ekonomi arasında yer aldığımız hakkaniyetli ve istikrarlı bir ekonomik düzenin tesis edilmesini,

– Yatırımların yüksek teknoloji gerektiren ve katma değeri yüksek mal ve hizmet üreten alanlara yöneltilmesini öngören bir sanayileşme stratejisini, istikrarlı, sürdürülebilir ve istihdam yaratan bir büyüme yapısının sağlanmasını,

– Bilim ve teknolojide gelişmiş ülkelerle olan açığın kapatılarak bilgi toplumuna geçişin sağlanması, bilim, teknoloji, yenilik ve üretim arasındaki etkileşimi esas alan bütüncül bir anlayışla hayatın her alanında elektronik yaşam “e-yaşam” tarzının benimsenmesini,

-Yoksulluk, işsizlik ve yolsuzlukla mücadele etmek üzere milli seferberlik başlatılmasını,

– Milli kimliğimizin vazgeçilmez unsurlarından birisi olan Türkçenin, Türk Dünyasında kullanılan ve anlaşılabilen ortak bir kültür ve bilim dili olmasının sağlanmasını,

Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi temel ihtiyaçların eksiksiz olarak karşılandığı, insan onur ve haysiyetine yakışır sosyal düzenin oluşturulmasını,

-Kültürel ve ahlaki yozlaşmanın giderilmesi için, milli ve manevi değerlerden beslenen, birlik ve bütünlüğümüzü güçlendirici politikaların uygulanmasını,

Türkiye’nin tarihine, kültürüne, yeraltı ve yerüstü zenginliklerine, beşeri-askeri-iktisadi kapasitesine, jeopolitik avantajlarına uygun bölgesel ve küresel işbirliği programlarının geliştirilmesini,

-Ülkemizin, dünya ölçeğinde siyasi, sosyal ve ekonomik politikaların oluşturulmasında söz sahibi olmasını, öncelikle bölgesinde süper güç ve 2023 yılında da “Küresel Güç” olma hedefi doğrultusunda bir dış politikanın tesis edilmesini, hedefliyoruz.

 

Demokrat Parti:

Demokrat Parti seçim beyannamesinde özellikle siyaset kurumunun karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekerek şu değerlendirmeyi yapmaktadır:5

“Türkiye’de siyaset, her geçen gün bir çözümsüzlük girdabının içine sürüklenmekte, halkımızın gerçek gündemi AKP-CHP kutuplaşması içerisine hapsedilmektedir. Düşündürücü olan, bu kutuplaşmayı belirleyen ana temaların, milletimizin sahibi olmaktan gurur duyduğu öz değerleri olmasıdır. Bilinmelidir ki, demokratik toplumların hiçbirinde değerler, birer çatışma konusu olarak siyasal alana taşınmamıştır. Değerler eksenine oturtulan bir çatışma ortamında, ne demokratik bir tutum geliştirilebilir, ne de toplumun gerçek gündemine ilişkin meşru talepler gerçek anlamda siyasal karşılıklarını bulabilir…”

Demokrat Parti’nin beyannamesinde sivil anayasa talebi, eğitim, sağlık ve dış politika sorunları ile özellikle iç güvenlik konuları öne çıkmaktadır.

Seçim kampanyası döneminde DP’nin asayiş konularını gündemde tutması dikkat çekmişti. DP genel başkanı Mehmet Ağar miting konuşmalarında suç oranını kısa sürede düşüreceğini, kapkaç ve diğer suçlarla etkin mücadele edeceğini sıklıkla tekrarlamıştı. DP’nin beyannamesinde bunun “etkin güvenlik hizmeti, hakka ve hakkaniyete uygun adalet sistemi ve caydırıcı infaz düzeni” ile yapılacağı belirtiliyor.

DP’nin seçim bildirgesinde toplumsal huzuru bozan suça karşı devletin gücünün gösterilmesi de talep ediliyor: “Demokrasinin en basit tarifi olan “başkalarının özgürlüklerinin sınırını” en iyi şekilde koruyacak yasal ve idari tedbirler alınarak, Türkiye yeniden, toplumumuzun geleneksel yapısında varolan “evinin kapısını kilitlemeye ihtiyaç duymayacak insanların yaşadığı güvenli ve huzurlu bir ülke” haline getirilecektir. Devletin otoritesi ve heybeti masum vatandaş karşısında değil, vatandaşın canına ve malına kast eden suçlular karşısında kendini gösterecektir…”

Türkiye’nin güvenlik sorunu ise DP’nin bildirgesinde şöyle yer alıyor: “Güvenlik stratejimiz, aktüel meydan okumalara ve tehditlere karşı koymayı ve her düzeyde imkânların kullanılmasını kapsamaktadır. Türkiye’nin güvenliği şüphesiz gelecekte de dünyadaki gelişmelere bağlı olacaktır. Bu sebeple, uluslararası kurumlarla ve güvenlik ittifaklarıyla işbirliği içinde olmalıyız. Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin dünyanın değişik yerlerinde insani amaçlı, barışı tesis etmeye ve korumaya yönelik uluslararası çabalara meşruiyet çerçevesi içerisinde aktif olarak katılmasından yanayız…”

 

Genç Parti:

22 Temmuz seçimleri için seçim beyannamesi hazırlamayan Genç Parti, seçmenin karşısına beyanname yerine Genel Başkan Cem Uzan’ın vaatlerinin yer aldığı taahhütname ile çıktı.

Genç Parti Genel Başkanı Uzan’ın vaatleri arasında ise; “şehitlerin hesabı sorulacak, fındık 8 YTL, mazot 1 YTL olacak, ÖSS ve harçlar kalkacak” sözleri öne çıktı.

 

Saadet Partisi:

22 Temmuz Seçimlerini “Milli Kurtuluş Harekatı” olarak tanımlayan Saadet Partisi, seçim beyannamesinin önemli bir kısmını 54. Refahyol hükümeti döneminde yapılan icraatlara ayırdı.6

54. hükümetten sonra gelen hükümetlerin yaptığı olumsuz uygulamalara ayrıntılı olarak yer verilen seçim beyannamesinin son kısmında Saadet Partisi iktidarında yapılacaklara değinildi.

SP’nin seçim beyannamesinde özetle şu vaatlerde bulunuldu:

-54. Refahyol hükümeti zamanında başladıklarımıza, bıraktığımız yerden devam edeceğiz. “EKONOMİK KALKINMA”, “HERKESE REFAH”, “MİLLİ, GÜÇLÜ, SÜRATLİ YAYGIN KALKINMA” “DENGESİZLİKLERİN GİDERİLMESİ”, “YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE”NİN KURULMASI hedeflerimize yürüyeceğiz.

-“Ekonomik yıkım”ı durduracağız. “Ekonomik Kalkınma Hamlesi”ni başlatıp, aşağıdaki tabloda sunulan reçeteyi uygulayacağız.

– Havuz sistemi tekrar kurularak, kaynak paketleri hazırlanacak, borçlanma ihtiyacı azaltılacaktır.

-İstihdamın üzerindeki ücret dışı yükler azaltılarak istihdam desteklenecek, herkese iş ve aş temini temel politika olacaktır.

– Sanayileşme politikaları, milli hedeflere göre tespit edilecektir.

– Sınır bölgelerinde sınır ticareti geliştirilecektir.

– Tarımda üretim desteklenecektir. Destekler, üretim maliyetleri ile rakip ülkelerin maliyetleri ve destekleri dikkate alınarak tespit edilecektir.

– Hayvancılık özel olarak desteklenecek, Et – Balık Kurumları ve yem üretimi desteklenecektir.

– Şeker pancarı, tütün ve fındıkta kotalar kaldırılacaktır.

-Aile, çocuk ve kadının korunması için her türlü yetkiyle donatılmış “Aile, Çocuk ve Kadını Koruma Yüksek Kurulu” kurulacaktır.

-Herkes yeterli sağlık hizmeti alacaktır. Sağlık hizmetlerinde verimlilik ve kalite için gerekli düzenlemeler yapılacaktır, denetim güçlendirilecektir.

-Ülkede adaletin her türlü etkiden arınmış olarak süratle tecellisi için gereken her türlü tedbir alınacaktır.

– Meslek Liseleri’ne Üniversite Girişinde yapılan haksızlık kaldırılacaktır. Her lise mezunu, dilediği branşta yüksek tahsil yapma imkânına kavuşacaktır.

-YÖK kaldırılacaktır.

– Şahsiyetli bir dış politika izlenecek, 54. hükümet zamanında kurulan D-8 teşkilatı geliştirilecektir.

 

Diğer Partilerin seçim beyannameleri

22 Temmuz seçimlerine giren ama yüzde 2’nin altında oy alan partilerin seçim beyannameleri incelendiğinde göze çarpan ortak nokta; “Türkiye’nin kötü yönetildiğinin” vurgulanması, başta ekonomi ve dış politika olmak üzere temel konularda ülkemizin önemli tehditlerle karşı karşıya olduğunun belirtilmesidir.

Siyasal iktidarın yönetim anlayışından ve tarzından hoşnut olmadıklarını açıkça ifade eden bu partiler, seçim beyannamelerinde iktidara geldiklerinde yapacaklarını da sıralamaktadırlar. AB ile ilişkilerin gözden geçirilmesi hatta üyelik başvurusunun geri çekilmesi, Kuzey Irak’a yönelik ciddi tedbirlerin alınması ve ülkemizdeki terörün destekçisi olarak görülen dış güçlere karşı tavır geliştirilmesi isteği de, bu partilerin seçim bildirgelerinin diğer ortak noktalarını oluşturmaktadır.

 

SEÇİM BEYANNAMELERİ TATMİN EDİCİ Mİ?

 

Ülkemizde ne yazık ki seçmenlerin çoğu oy verirken partilerin programlarına, seçim beyannamelerine bakma gereği duymuyorlar. Gazete haberleriyle, parti toplantılarından aldıkları bilgilerle, izledikleri mitinglerle yetiniyorlar.

Oysa seçime giden partiler için “seçim beyannamesi”, millete verilen bir taahhüttür. Partinin neyi, nasıl yapacağını ortaya koyar; seçmenleri ikna edebilecek en önemli belgelerden birisidir.

 

Ama ülkemizde partilerin seçim beyannamesi fazla dikkate alınmıyor, okuyanı fazla bulunmuyor. Belki bu nedenle partiler de beyannamelerine gereken özeni göstermiyor, üstünkörü kaleme alıyor.

Oysa bu beyannameler partilerin ülkemiz ve milletimiz için çizdikleri küresel vizyona karşılık gelirler. Seçim beyannameleri, partilerin nasıl bir Türkiye özlemi çektiklerini gösterir bizlere; bizi nereye doğru götürecekleri konusunda esaslı bir fikir verir.

22 Temmuz seçimine giren partilerin seçim beyannamelerine bakıldığında görülmektedir ki, pek çoğunun vizyonu yoktur, ülkemiz için bir gelecek tasarıları bulunmamaktadır.

 

Oysa ülke yönetmek ciddi iştir; sadece mazot fiyatının indirileceği vaadiyle Türkiye gibi bir ülkeyi yönetmek mümkün değildir.

Küreselleşme sürecinde Türkiye’nin yeri neresi olacaktır? Küresel sermayenin talancı zihniyetiyle nasıl baş edilecektir? IMF programlarından kurtulup nasıl kendi ayaklarımızın üzerinde duracağız? Nasıl insan gibi yaşayabilecek bir düzene kavuşacağız?

 

Seçime giren partiler, bu sorulara mutlaka cevap verebilmelidir.

 

Halkın karşısına çıkan partiler, Türkiye’nin nasıl lider ülke yapılacağını anlatabilmeli, küresel aktör olmanın yolunu gösterebilmelidir.Halktan oy isteyen partilerin sadece içe dönük mesajlar vermesi de yeterli değildir; Peki, mevcut dünya düzenine Türkiye nasıl müdahil olacaktır? Adaletsiz gelişen, geniş kitleleri ezen, sömürüyü yaygınlaştıran dünya düzeninin böyle gitmemesi için Türkiye’nin yapacakları yok mudur? Türkiye, “Adil bir Dünya”nın kurulmasına katkı verebilecek potansiyele sahiptir. Adaletli, eşitlikçi, ezmeyen, sömürmeyen yeni bir dünyanın kurulması, dünyada barış ve kardeşliğin yeşermesinin de yolunu açacaktır. Siyasal partilerimizin seçim beyannamelerinde gelecek vizyonu oluşturmak yerine daha çok gündelik icraatlara, içe dönük uygulamalara yer verdikleri dikkat çekmektedirOysa Türkiye gibi bir ülkeyi yönetmeye talip siyasal partilerimizin dünyadaki gelişmeleri iyi okuması, doğru analiz etmesi ve ülkemize çizecekleri yol haritasını sağlam bir rotaya oturtmaları gerekmez mi?

 

22 TEMMUZ SEÇİM SÜRECİNDEKİ

KAMUOYU ARAŞTIRMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

 

Her seçim döneminde olduğu gibi 22 Temmuz seçim sürecinde de kamuoyu araştırmaları hem medyanın, hem siyasilerin, hem de halkın gündeminde önemli bir yer tuttu.

 

Bilindiği gibi kamuoyu araştırmaları özellikle kararsız seçmenler üzerinde ciddi etki yapıyor. Oyunu güçlü gözükenden yana kullanma eğiliminde olan kararsız seçmenler, medyada yer alan araştırma sonuçlarını oldukça yakından takip ettiler.

Medyada pek çok araştırma şirketinin anket sonuçları yayınlandı. Öncelikle belirtelim ki, hemen hepsi de AKP’nin seçimlerden birinci parti olarak çıkacağını doğru bildi.

Yine araştırma sonuçlarının çoğu üç partinin barajı aşıp Meclis’e gireceğini gösteriyordu. Araştırma şirketleri bu öngörülerinde de yanılmadılar.

 

Araştırma şirketlerinin en çok yanıldığı iki parti ise Demokrat Parti ile Genç parti oldu. Kimi araştırma şirketleri Demokrat Parti ve Genç Parti’yi yüzde 7-11 aralığında gösteriyordu. DP’nin yüzde 5.4, Genç Parti’nin ise yüzde 3 oy oranında kalması, araştırmacılar için başarısız bir öngörü oldu.

Kamuoyu araştırmalarının yine çoğunda bağımsız milletvekillerinin alacağı oy oranı yüzde 4 ile 7 aralığında gösteriliyordu. Seçim sonucunda bağımsızların yüzde 5.4 oy alması, araştırma sonuçlarının isabet etmesi şeklinde değerlendirilmelidir.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyları araştırmacıların anketlerinde yüzde 20-24 aralığında görülüyordu. CHP’nin yüzde 21’e yakın oy alması da araştırmacılar açısından başarı sayılmalıdır.

 

Araştırmacılar için MHP’nin aldığı 14.2 oy da başarı hanesine yazılmalıdır; çünkü pek çok ankette MHP’nin oyları yüzde 11-15 aralığında gözüküyordu.

22 Temmuz seçimlerinde en isabetli seçim sonucu tahminini yapan şirket ise KONDA oldu. Araştırmasında AKP’nin yüzde 47.9, CHP’nin 19,5, MHP’nin ise yüzde 14,1 oranında oy alacağı öngörüsünde bulunan KONDA, sonuçlara en yakın tahmini yapan araştırmacı oldu.7

 

SİYASAL PARTİLER NASIL BİR SEÇİM KAMPANYASI HAZIRLADI?

 

Türkiye 22 Temmuz milletvekili seçimlerine çok sıkışık bir takvimle gitmek zorunda kaldı. Meclis’te Cumhurbaşkanının seçilememiş olması, iktidar partisi AKP’ye Kasım ayında yapılacak seçimleri Temmuz’da yapma kararını aldırdı.

Durum böyle olunca, tüm siyasi partiler seçim kampanyalarını kısa sürede kotarmak mecburiyetinde kaldılar.

 

22 Temmuz seçim sürecinde siyasi partiler televizyonlarda siyasi reklam yapamadılar. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu aldığı bir kararla, fırsat eşitliğini gerekçe göstererek, televizyonlarda siyasi partilerin reklam yapmasını yasakladı.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ise televizyon kanallarını seçim sürecinde çok yakından takip ederek, “her partiye eşit mesafede davranılması, herhangi bir partinin propagandası yapılmaması” için uyarılarda bulundu, hatta kimi kanallara ciddi cezalar verdi.

 

22 Temmuz seçimlerinde bilboardlar diğer seçimlere oranla çok daha fazla kullanıldı. Özellikle AKP tüm Türkiye genelinde bilboardların çoğunu aylar öncesinden kiralayarak sokakta halkla buluşmayı en çok başaran parti oldu.

 

AKP’nin seçim kampanyasını değerlendiren gazeteci Şükrü Küçükşahin, Hürriyet’deki köşesinde şu yoruma yer verdi: “Seçim yılı olması nedeniyle AKP, tam bir yıl önce, Hakkári hariç tüm il ve ilçelerdeki outdoor ilan panolarının tümünü kiraladı. Kampanyayı götüren Erol Olçak, “Daha dört ay kullanma hakkımız var. Dış yüzeylere yöneldik, çünkü bu seçimde seçmen dışarıda, sokaktaydı” dedi. AKP, bu ön alması nedeniyle diğer partilere çok sınırlı açık alan reklam yüzeyi bıraktı.

Olçak, ilk kez Erdoğan’a başbakanlık yolunu açan Siirt seçimlerinde kullandıkları, “Başbakan’ın sesiyle telefonla vatandaşa ulaşma” projesini bu kez Ankara ve İzmir mitingleri öncesinde hayata geçirdiklerini söyledi.

 

Diğer partiler bu yola neden başvurmadı bilinmez; ama AKP, şehirlerarası yollarda ilan panolarını kullanma cinliğini gösteren ilk parti de oldu. Gerekçesi, “Vatandaş yolculuk boyunca etrafa bakıyor. Çevre boş olunca okunabilecek büyüklükte olan pano da mutlaka okunuyor” idi…”8

Siyasi partiler televizyonda reklam yapmak YSK tarafından yasaklanınca büyük oranda gazete, dergi ve internet mecralarını yöneldiler. 22 Temmuz seçimleri, siyasi partilerin gazetelerde sayfa sayfa verdikleri ilan savaşlarına da tanık oldu.

 

AKP gazete ilanlarında “Güçlü Türkiye, Güçlü İktidar” imajını öne çıkardı. İlanlarında yalnızca Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın resmini kullanan AKP, ilanlarında yaptığı icraatlarını anlattı, kendisi kazanırsa Türkiye’nin de kazanacağı tezini işledi. “Durmak yok, yola devam” ifadesini bütün ilanlarında kullanan AKP, “Herşey Türkiye İçin” sözüne ilanlarında yer verdi.

 

CHP gazete ilanlarında “Şimdi CHP zamanı” ifadesini kullandı ve iktidar partisi AKP’yi hedef aldı. AKP’nin ilanlarına gönderme yapan CHP, Başbakan Erdoğan’ın bir vatandaşa söylediği “Ananı da al git” sözünü “Yalanını da al git” şekline çevirerek, AKP’nin söylediklerinin gerçekleri yansıtmadığını savundu.

MHP seçim kampanyasında “Tek başına iktidar” tezini savundu. Türkiye’nin bütünlüğünün tehdit altında olduğuna dikkat çeken MHP, seçmenlerden ulusal güvenlik ve milli beraberlik kaygılarını önceleyerek oy kullanmalarını istedi.

Gazete ilanlarında iktidar partisine veya başka herhangi bir partiye göndermede bulunmayan MHP, seçmene kendisini anlatmayı tercih etti.

 

Demokrat Parti, seçim kampanyasında genel başkan Mehmet Ağar’ı “Türkiye’nin yeni lideri” şeklinde konumlandırdı ve gazete ilanlarında “MEHMET”i büyük puntolarla yazarak halktan biri imajını vermeye çalıştı. Demokrat Parti ilanlarında iktidar partisini hedef almak yerine halka kendisini anlatmayı tercih etti.

Genç Parti, diğer partiler gibi büyük ilanlar vermek yerine gazetelerin birinci sayfalarına bant reklamlar vermeyi yeğledi. İlanlarında “barajı aştık, iktidara geliyoruz” ifadesini sıklıkla kullanan Genç Parti, her ilanında bir seçim vaadine yer verdi. Genç Parti’nin ilanları bütçesine göre etkili iletişim çalışmaları olarak yorumlandı.

 

Saadet Partisi, seçim kampanyasında “Bu Böyle Gitmez” sloganını kullandı. Kampanya söyleminde iktidar partisi AKP’nin yaptığı icraatları eleştiren Saadet

Partisi, 54. hükümet döneminde yapılan icraatlara da atıfta bulundu. Saadet Partisi, ilanlarının bir kısmında da “anladık ki, sensiz olmuyor” ifadelerini kullanarak halkın Refahyol hükümetini aradığına vurgu yaptı.

 

22 Temmuz seçim kampanyası döneminde gazete ilanları dikkat çeken iki parti daha vardı; İşçi Partisi ve Türkiye Komünist Partisi.

 

İşçi partisi gazete ilanında “Çalışan Üreten, Başıdik Türkiye” ifadesine yer verdi, “Baraj puttur; putları kır, Türkiye’yi kurtar” sloganını kullandı. Türkiye Komünist Partisi ise gazete ilanında “Sürüden Ayrılma Zamanı” ifadesini kullanarak kendisini farklılaştırmaya çalıştı.

 

22 Temmuz seçimlerinde siyasal partilerin yaptığı seçim kampanyaları genel olarak değerlendirildiğinde vasatlık göze çarpmaktadır. Bunda elbette sürenin yetersiz olması önemli bir etkendir ama yine de kararsız seçmeni ikna edebilecek, siyasal bilgi taşıyan, cazip seçim ilanlarını medyada pekala görebilirdik.

 

Bunu göremememizin en büyük nedeni, siyasal partilerin seçim kampanyalarındaki “strateji” eksikliğidir. Sadece reklam ajansıyla çalışan siyasi partilerimiz seçim ilanları hazırlıyorlar ama ilana ne koyacakları konusunda ciddi bir çalışma yapmıyorlar. Strateji üretecek bir ekip kurmuyorlar, bu konuda başka kuruluşlardan yardım talep etmiyorlar.

 

Stratejisi olmayan, hedefleri belirlenmeyen, yol haritası çizilmeyen siyasal reklamlar, elbette etkisiz kalıyor, istenilen sonuçlara ulaşılamıyor. Umarız ki, 22 Temmuz seçimleri siyasal iletişim açısından tüm partilerimizin ders çıkartacakları bir seçim olsun ve artık iletişim çalışmaları partilerimizde kurumsallaşsın, bilimsel temele oturtulsun, sadece seçim dönemlerinde yapılan çalışmalar olmaktan çıkarak uzun süreli faaliyetler olarak algılansın.

 

SEÇMENLER KİME, NİÇİN OY VERDİ?

 

Siyasal araştırmaların en zorlu kısmı, seçmen davranışlarının araştırılmasıdır. Seçmen davranışları karmaşık olduğu kadar, pek çok değişkene göre de şekil alabildiği için belirli kalıplara oturtmak güçtür.

 

“22 Temmuz seçimlerinde seçmenler oylarını hangi etkenleri göz önüne alarak kullandılar?” sorusuna cevap arayan KONDA araştırma şirketi ilginç sonuçlara ulaşmıştır.9

 

Araştırma sonuçlarına göre, Türk seçmeninin yüzde 78.3’ü “ekonomik durum ve beklentileri” önceleyerek oyunu kullanmıştır. Oy verme önceliğinde ikinci sırayı yüzde 38.9’la yolsuzluk problemi yer almaktadır. Asayiş sorunu yüzde 14.7 ile üçüncü sırada, demokrasiye ilişkin endişeler 13.9 ile dördüncü sırada, laikliğe yönelik kaygılar ise 10.3 ile beşinci sırada yer almaktadır.

 

Araştırma sonuçları, halkın gündemi ile medyanın gündemi arasında ciddi bir fark olduğunu da ortaya koymaktadır. Bazı yayın organlarında sürekli olarak laikliğin ve demokrasinin tehlikede olduğu yönünde yayınlar yapılmasına halkın pek de itibar etmediği görülmektedir. Laikliğe sahip çıkma adına düzenlenen mitinglerin de halkta beklenilen etkiyi bırakmadığı açıktır. Laikliğin tehdit altında olduğu iddiasını seçim kampanyasında sıklıkla kullanan CHP’nin seçimlerden istediği oyu alamaması da seçmenin oy verirken bu tür konulara öncelik vermediğini gösteriyor. Seçmenin 22 Temmuz’da önceliklerinin başına ekonomiyi, yani geçim meselesini koyduğu anlaşılıyor.

 

PARTİLERİN HANGİ ÖZELLİKLERİ İKNA ETTİ?

 

A&G araştırma şirketi Temmuz 2007’de 62 ilde 7211 denekle yaptığı ankette seçmenlere, oy verecekleri partinin hangi özelliğinden etkilendiklerini sordu.10

Araştırma sonuçlarına göre, AKP’ye oy vereceklerini söyleyenlerin yüzde 75.8’i “İktidarda iyi hizmetler yaptı” derken, yüzde 41.8’i “Erdoğan için”, yüzde 21.7’si ise “Cumhurbaşkanı seçtirmedikleri için” cevabını verdi.

 

CHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin yüzde 64.6’sı “Cumhuriyet ve laiklik endişeleri”ni gerekçe olarak gösterirken, “Baykal için” diyenlerin oranı yüzde 12.3 çıktı.

MHP’ye oy vereceklerini söyleyenlerin arasında ilk sırada ise, “Terör çözümü” yer aldı. DTP’ye oy vereceklerini söyleyenlerin yüzde 83.2’si ise “Siyasi görüşüme en yakın parti” diye görüş belirtti.

 

A&G araştırma şirketinin anketinde seçmenlere, “22 Temmuz’da oy vereceğinizi söylediğiniz partiye ne kadar gönülden oy veriyorsunuz?” sorusu da yöneltildi. Seçmenlerin verdiği yanıtlarda en gönülden oy verilen parti DTP (yüzde 93.7) çıktı. DTP’yi yüzde 85.2 ile AKP, yüzde 78.4 ile de MHP izledi. CHP ve GP’nin ise seçmen tarafından diğer partilere göre daha az oranda gönülden desteklendiği belirlendi.

 

PARTİLERİN SEÇMEN PROFİLİ

 

A&G araştırma şirketinin Temmuz 2007’de yaptığı araştırmada siyasi partilerimizin seçmen profilleri de ortaya konuldu. 65 il ve 238 ilçe ile bunlara bağlı 402 mahalle ve köyde, 3 bin 589’u kadın toplam 7 bin 211 kişiyle yüz yüze görüşme metoduyla yapılan araştırmaya göre, eğitim seviyesi yükseldikçe AKP’nin oylarının düştüğü görüldü. AKP’ye oy verenlerin yüzde 48.2’si ilkokul mezunuyken, CHP’ye oy verenlerin yüzde 33.3’ü üniversite mezunu çıktı. Eğitim yükseldikçe CHP’ye oy vereceğini söyleyenlerin oranı ise artıyor. Oy verenlerin cinsiyetlerine bakıldığında ise AKP’nin kadınlardan, MHP’nin ise erkeklerden oy aldığı ortaya çıktı. Kadınların yüzde 42.8’i AKP’ye, yüzde 16.6’sı CHP’ye, yüzde 9.4’ü ise MHP’ye oy vereceğini açıkladı. Erkeklerin ise yüzde 40.9’u AKP’ye, yüzde 16.5’i CHP’ye, yüzde 13.5’i ise MHP’ye oy vereceğini söyledi.

 

Yaş grupları açısından incelendiğinde ise AKP’nin orta yaş grubundan, MHP ve GP’nin gençlerden, Saadet Partisi’nin orta yaş grubundan, DP’nin ise 44 yaş ve üzeri seçmenden genel ortalamanın üzerinde oy aldığı belirlendi.

 

CHP’nin de çoğunlukla 44 yaş üstü ve 18-28 yaş arası gençlerden oy alacağı görüldü.

Coğrafi bölge açısından bakıldığında ise AKP en yüksek oyu yüzde 57.2 ile Doğu Anadolu Bölgesi’nden aldı. CHP ise en yüksek desteği yüzde 21.3 oy oranı ile Ege Bölgesi’nden gördü. MHP’ye en çok oy veren ise yüzde 18.8 oran ile Akdeniz Bölgesi oldu.

 

AKP’NİN BAŞARISI NASIL YORUMLANMALI?

 

Adalet ve Kalkınma Partisi, 22 Temmuz seçimlerinden birinci parti olarak çıkarken, 2002 seçimlerine göre oylarını da tahminlerin üzerinde artırdı. Türkiye’de yapılan seçimlerde çoğunlukla iktidar partisinin oylarının bir sonraki seçimde düştüğü gözlenmiştir. “İktidar yıpranması” şeklinde yorumlanan bu durum, 22 Temmuz seçimlerinde AKP için tam tersi olmuş, iktidarda iken oylarını artırmayı başarmıştır.

 

AKP’nin artan oyları için en sık yapılan yorum, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşanan krizdir. Muhalefet partisi CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne giderek 367 şartını getirmesi ve ardından AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün seçilememesi seçmen tarafından “milli iradeye yapılan baskı” şeklinde algılanmıştır. AKP’ye verilen oylar arasında milli irade üzerindeki baskılara son vermek isteyen seçmenlerin ödünç oyları da bulunmaktadır.

 

Gazi Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Bostancı’da Cumhurbaşkanlığı krizinin AKP’nin oylarının artmasına katkıda bulunduğunu düşünüyor: “Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşananlar AKP’nin oylarını desteklemiştir. Seçim sonuçları merkez sağdaki oyları AKP’ye getirdi. Halk cumhurbaşkanı adayının merkez sağdan bir figür olduğuna inandı. Dolayısıyla cumhurbaşkanı seçimine izin vermeyen partileri bir bakıma cezalandırdı…”11

 

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Hasan Bülent Kahraman, AKP’yi yeniden tek başına iktidara taşıyan üç temel nedenden söz ediyor; “Birisi, sosyo-ekonomik nedenler. Ekonominin iyi yönetilmesi, toplumda 1990’lardan sonra meydana gelen yeni sosyolojileri iyi algılamaları, modernleşme ihtiyacına cevap vermeleri. Tüm bunlar Türkiye’de çıkar güdümlü, objektif ve nesnel oy kullanan kitlelerin oyunu almasına neden oldu.

 

Türkiye’deki modernite ve laik ikileminde, AKP’nin bu iki kavramın uzlaştırabilir olduğunu söylemesi seçmen üzerinde etkili oldu. Bunu yaparken de dini modernitenin önüne koyan anlayış yerine, moderniteyi dinin önüne aldı. Türkiye’de muhafazakar olan partilerin ve kesimlerin de değişime taraf olacağını, AB reformları demokrasi gibi konularda ortaya koyduğu politikalarla göstermiş olması etkili oldu…”

 

“Birçok CHP’li, DYP’li tanıdığım seçmenin bile anti-demokratik tutumlar nedeniyle AKP’ye yöneldiğini biliyorum, bunu görmek gerekiyor. Anti-demokratik uygulamalar AKP’yi güçlendirdi” diyen ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Sibel Kalaycıoğlu, AKP’nin başarısında ayrıca halka sağladığı imkanların da rolüne dikkat çekiyor: “AKP, okullarda, kurslarda, dershanelerde inanılmaz yatırımlar yaptı ve özellikle genç seçmenin oyları bu anlamda sandığa AKP olarak yansıdı. Bir aile çok ucuz fiyata çocuğunu dershaneye gönderebiliyorsa bunu asla unutamaz. Bizim milletimiz ceketini satıp çocuğunu okutan bir toplumdur ve bu tür yardımlar AKP’nin başarısında etkili oldu…”

 

Boğaziçi Üniversitesi Öğretim üyesi Doç. Dr. Hakan Yılmaz, AKP’nin seçim başarısında parti kimliğinin etkili olduğunu düşünüyor: “Hani lokantalar vardır; menülerinde sadece kuru fasulye pilav vardı. Fasulyeyi yapar, müşterilerine sunar öğleden sonra dükkanını kapatır. Sabah gelir yine aynı yemeği yapar. Bilirsiniz ki orada sadece fasulye vardır. Bizim ana muhalefet partileri bir anlamda tek yemek sunan lokantalar gibiler. CHP sadece laikliği, MHP de sadece milliyetçilik yemeğini pişirdi. Biz buna siyaset çevresinde tek konulu, tek davalı çıkar grubu diyoruz. O tek davaya gönül vermiş insanlar gelip sizin peşinizde dururlar ama başka insanlara da satacak malınız olması lazım. Benim gördüğüm CHP ve MHP’nin en büyük sorunu sundukları menünün tek yemekli bir menü olmasıydı. AKP’nin menüsü ise çok daha geniş; içinde biraz dindarlık, muhafazakarlık, politik istikrar, AB, dışa açılma, liberal İslam, medeniyetler buluşması olan eğlenceli bir menü. Yeni açılmış, şık, egzotik bir restoran. Dolayısıyla sadece bu açıdan bakıldığında AKP’nin çok daha geniş bir kitleye hitap etme şansının yüksek olduğunu söyleyebilirim. Kitle partisi özelliğini kazanıyor…”

 

Ekonomist Mustafa Sönmez ise AKP’nin seçim başarısına değişik bir açıdan yaklaşarak, toplumdaki aşırı borçlanmanın seçmende istikrar eğilimi doğurduğuna dikkat çekiyor: “AKP, 2001 kriziyle perişan edilen bir konjonktür sonrası iktidara geldi. AKP, ezberi bozarak seçim öncesi IMF ile didişme iddiasını bir kenara bırakıp, partneri oldu, verilen hedefleri uyguladı. Bu anlamda IMF’nin desteğini aldı. ABD’den de destek gördü. AB’den uzak durmadı. İhracat, ucuz kurla yapılan ithal girdilerle yapılırken, ithalatın oranı giderek arttı. Cari açık büyüdükçe büyüdü. Bu durum iç üretimi, girdi üreticisini ve istihdamı kötü etkilemekle beraber, şişmiş ihracat rakamlarının propagandası öne çıkarıldı. Yine fiyatları dizginlemekte bütçe sürekli bir “disiplin” içinde tutulurken, sosyal devlet harcamaları azaltıldı, kamu yatırımcı olmaktan çıkarıldı, dolaylı vergiler yüzde 70’e kadar çıkarıldı. Bunlar, enflasyonu dizginleyip, kamunun net borç yükünü azaltmaya yararken, toplumun refahında yarattığı negatif etkiler, ‘her şey enflasyonu tek rakama indirmek için’ argümanıyla karşılandı. Uğranılan refah kayıpları, AKP belediyelerince uygulanan kömür-erzak ianeleriyle telafi edilmeye çalışıldı. Böylece yoksullaştırılan kitleler bu yardımlarla AKP’ye minnettar bırakıldı. Tüketici kredisi ve kredi kartı harcamaları ile her aile belli bir borç yükü altına girerken, borcu ödeyemez duruma düşmemek için ekonomide istikrar, ailelerin de beklentisi haline geldi…”

 

Araştırma sonuçları da göstermektedir ki, 22 Temmuz’da sandık başına giden seçmenin büyük çoğunluğunun önceliği ekonomik koşullar olmuştur. AKP’nin 4.5 yıllık iktidarında büyük oranda özelleştirme yapılması, yabancı sermayenin Türkiye’ye akması, sıcak para miktarının çoğalması görece bir rahatlama sağlamıştır. Seçmenler oy kullanırken ülke ekonomisinin gidişatına, kendi ekonomik durumlarındaki düzelmeye bakmaktadır. Ekonomistler ekonomideki mevcut durumun uzun süre devam edemeyeceği uyarısında bulunsalar da seçmenler umutlu olmayı tercih etmektedir.

 

AKP hem merkezi yönetim hem de belediyeler aracılığıyla ihtiyaç sahibi vatandaşların sorunlarıyla yakından ilgilenmiş, kömür, gıda gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamıştır. Bu tür yardımlar seçmende minnet duygusu uyandırmakta, sandık başında kararlarına doğrudan etki etmektedir. AKP’nin hem seçim öncesinde hem de seçim döneminde yaygın, sürekli ve etkili bir iletişim çalışması yürüttüğü gerçeği göz önüne alındığında, bu tür uzun vadeli iletişim çalışmalarının sonuca ne kadar olumlu etki yaptığı da görülecektir. AKP yönetimi siyasal iletişim araçlarını doğru kullanmayı becermiş, bilimsel yöntemlerden yararlanmış ve iletişim faaliyetlerinin sonuçlarını ölçerek sağlıklı bir yol haritası çıkarmayı başarmıştır. Mesajlarını halka doğru, etkili ve sağlıklı iletmek isteyen tüm siyasal partiler bilimsel metotları kullanarak, uzun vadeli çalışmalar yürüterek ve sonuçlarını ölçerek hareket etmek zorundadırlar.

 

SONUÇ

 

22 Temmuz seçimleri, “siyasal iletişim yönetimi” açısından her yönüyle ilginç bir seçim olarak anılacak ve bundan sonraki seçimler için önemli sonuçlar çıkartılacaktır.

22 Temmuz seçimlerinden çıkartılacak sonuçları maddeler halinde şöyle sıralamak mümkündür:

 

1.Siyasal partilerimiz 22 Temmuz seçimlerine “hazırlıksız” yakalandılar. İletişim çalışmalarını sürekli kılmayan, sadece seçimden seçime iletişim faaliyetleri yapma gibi kötü bir alışkanlığı halen sürdüren siyasal partilerimiz, milletvekili seçimleri öne alınınca apar topar seçim kampanyası hazırlamak zorunda kaldılar.

 

2.Kısa sürede ve acele bir şekilde hazırlanan seçim kampanyalarının etkisi elbette sınırlı kalacaktı ve nitekim öyle de oldu. Partilerin seçim döneminde hazırladıkları ilanlarda, broşürlerde, afişlerde bariz bir strateji eksikliği göze çarptı. Üzerinde düşünülmemiş, iyice pişirilmemiş, etkisi hesaplanmamış mesajlar halka iletildi.

 

3.Partilerin özellikle gazetelere verdikleri ilanlarda çok uzun metinler dikkat çekti. Bu metinleri çoğu kişinin okumadığı, bundan etkilenmediği bilindiği halde, aynı hatanın yapılması doğrusu şaşırtıcıydı.

 

4.Partiler 22 Temmuz seçimlerinde dergileri iletişim mecrası olarak çok az kullandılar. Oysa dergilerin gazetelerden daha kalıcı olduğu ve daha uzun süreli okunduğu göz önüne alınırsa, bunun önemli bir eksiklik olarak not edilmesi gerekir.

 

5.İnternet, ilk kez 22 Temmuz seçimlerinde çok yoğun olarak kullanıldı. Pek çok parti, internet haber sitelerinde ilanlarını yayınladı; özgün ve estetik ilanlar dikkat çekti.

 

6.22 Temmuz seçimlerinde bilboardlar ağırlıklı olarak AKP tarafından kullanıldı. Aylar öncesinden sokaklardaki reklam alanlarını kiralayan AKP, bunun semeresini seçim döneminde fazlasıyla aldı, mesajlarını sokaklarda milyonlarca kişiye iletme imkanı buldu.

 

7.Yüksek Seçim Kurulu’nun siyasal partilere televizyonlarda reklam yapma yasağı getirmesi, seçim kampanyası döneminin sönük geçmesine neden oldu. Televizyon gibi çok etkili bir iletişim aracının kampanyalarda kullanılamaması, siyasal partileri de zorladı. Eskiden liderlerin televizyonlarda tartışma programlarına çıkmaları, 22 Temmuz seçim döneminde yaşanmadı. Özellikle AKP’li siyasetçiler, parti yönetiminin aldığı karar gereği, televizyonlardaki tartışma programlarına katılmadılar. İktidar partili siyasetçiler ekranlarda olmayınca, yapılan tartışmalar da tek taraflı kalmaya mahkum oldu.

 

8. Siyasal partiler 22 Temmuz seçimlerinde miting düzenlemeye ayrı bir önem verdiler. Aynı gün iki, hatta üç ilde birden miting düzenleyen partiler oldu. Aşırı sıcaklara rağmen mitinglere büyük katılımların olması, halkın siyasete ilgisi açısından olumlu değerlendirildi. Parti genel başkanlarının mitinglere çoğunlukla geç gelmesi, mitinge katılanların saatlerce ayakta bekletilmesi, konuşmaların gereğinden uzun tutulması ise siyasal iletişim yönetimi açısından partilerin hanelerine eksi puan olarak kaydedildi.

 

9. Kimi partiler ise mesajlarını kitle iletişim araçlarının yanı sıra, sokakta bire bir vatandaşlara iletmenin de yollarını aradılar. AKP, Saadet Partisi ve Genç Parti bu yöntemi kullanan partilerin başında yer aldı. Özellikle gençlerin bu tür parti faaliyetlerinde yer alması, gençlik ile siyaset kurumu arasındaki buzların erimesi açısından da olumlu değerlendirilmelidir. Siyasal iletişim yönetiminde verilen mesajların güvenilir ve ikna edici olması büyük önem taşıdığı için yüz yüze iletişim bunu sağlamak için çok elverişli bir yöntem olarak görülmelidir.

 

22 Temmuz seçimleri yapıldı, bitti ve ortaya kimi partileri mutlu eden kimilerini de hayal kırıklığına uğratan bir sonuç çıktı. Siyasal iletişim çalışması yürüten bütün partilerin, sonuçtan mutlu olsun veya olmasın, öncelikli olarak seçim döneminde yaptıkları faaliyetleri masaya yatırıp değerlendirmeleri gerekir. Hangi iletişim faaliyetinin partiye nasıl bir katkı sağladığının ölçülmesi, verilen mesajların yerine ulaşıp ulaşmadığının, hedef kitlede mesajların nasıl algılandığının bilinmesi şarttır. Ancak bunlar bilinebilirse, bundan sonra yapılacak iletişim çalışmalarında aynı hatalar tekrarlanmaz ve başarılı uygulamalar daha da geliştirilebilir.

 

Bununla birlikte bütün siyasi partilerimizin siyasal iletişim çalışmalarını artık sürekli kılmak için gerekli adımları atması da zorunludur. Çünkü siyasette başarı elde etmenin yolu, uzun dönemli çalışmalardan, geleceği planlamaktan ve vizyon sahibi olmaktan geçmektedir.

 

Notlar:

1. www.ysk.gov.tr

2. www.akparti.org.tr

3. www.chp.org.tr

4. www.mhp.org.tr

5. www.dp.org.tr

6. www.saadetpartisi.org.tr

7. www.konda.com.tr

8. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.tarih= 2007-07-26

9. www.konda.com.tr

10. www.agarastirma.com.tr

11. http://www.haber7.com/haber.php?haber_id= 258560