Türk dış politikası, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana “Yurtta Barış, Dünyada Barış” anlayışı etrafında şekillenmiştir. Bu nedenle Türkiye, komşularının topraklarına göz koymadığı gibi, kendi topraklarına göz koyanları da kararlılıkla caydırmayı bilmiştir. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye’nin Gürcistan ve Rusya arasındaki mücadelede Gürcistan lehinde aktif tavır almaya çalışması, Türk dış politikasında bir kırılmayı ifade ediyor. Bu nedenle, Türkiye’nin ABD-Batı ekseni ile Rusya arasında gütmeye çalıştığı denge siyaseti de bir kenara bırakılmak tehlikesi ile karşı karşıyadır.

Bu noktada, Montrö Sözleşmesi’ni hatırlamakta yarar vardır. Montrö Sözleşmesi, Lozan Anlaşması ile imzalanan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine geçmiştir. Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine, Montrö Sözleşmesi’nin kabulünde İngiltere, Balkan ülkeleri ve zamanın Sovyetler Birliği’nin desteğini gören Türkiye, Boğazların statüsünde rol sahibi olacağı Montrö Sözleşmesi ile rahat bir nefes alabilmiştir.

İsviçre’nin Montrö kentinde gerçekleştirilen ve iki ay süren bir Konferans sonucu 20 Temmuz 1936’da Montrö Sözleşmesi kabul edilerek eski Boğazlar Sözleşmesi yürürlükten kaldırılmıştır. Montrö Sözleşmesi’ne göre, boğazlardan serbest geçiş ilkesi benimsenmiş olup ticâret ve savaş gemilerinin Boğazlardan geçişi, barış ve savaş hâline göre, iki ayrı statüye tabi kılınmıştır. Savaş durumlarında da Türkiye‘nin girdiği, girmediği ve savaş tehlikesi olması durumlarında boğazlarda uygulanacak geçiş ilkeleri ayrı ayrı uygulamalara tabi kılınmıştır. Montrö Sözleşmesi’ne göre ; boğazların askerî kontrolü ve savunma önlemleri Türkiye‘nin hükümranlığına bırakılmış olduğundan, Boğazlardan geçişi denetleyen Milletlerarası Boğazlar Komisyonu da lağvedilmiştir. Ayrıca, barış zamanlarında Karadeniz‘de kıyısı olmayan devletlerin ticâret gemileri boğazlardan serbestçe geçebilecekler, savaş gemileri ise 8-15 gün önceden haber vermek ve bir arada dokuz gemiyi ve belli bir tonajı aşmamak üzere boğaz yoluyla Karadeniz’e girebilecek ya da Karadeniz’den çıkabileceklerdir. Sözleşmeye göre, denizaltıların, uçak gemilerinin ve 10.000 tondan büyük savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi engellenmiştir. Montrö Sözleşmesi’ne göre, boğazlardan Karadeniz’e geçen savaş gemileri, Karadeniz‘de yirmi bir günden fazla kalamazlar.

Rusya’nın şu an Karadeniz’de bulunan ve 20 günlük süreyi doldurma noktasında olan bazı savaş gemilerinin durumu konusunda Türkiye’nin sorumlu olacağına ilişkin hatırlatması, Sözleşme ile hiçbir biçimde karara bağlanmamıştır. Bu konuda Rusya’nın endişeleri ise soğukkanlılıkla karşılanmalı ve Montrö Sözleşmesi’nin delinmesine asla izin verilmemelidir. Sözleşmeye göre bir başka önemli nokta, Türkiye herhangi bir savaşa katılmışsa, her cins gemiyi geçirip geçirmemekte serbest olması ve isterse Boğazları kapatabilmesidir. (Montrö Sözleşmesi konusunda özet bilgi için bakınız ; http://tr.wikipedia.org/wiki/Montreux_Antla%C5%9Fmas%C4%B1)
Türkiye, bölgedeki barışın ve istikrarın korunması için ABD-Batı bloğu ile Rusya arasında dengeli ve barışa katkı sağlayacak politikalar takip etmek durumundadır. Yurtta ve Dünyada Barış politikasının gereği de budur. Türk dış politikasının hiçbir dönemde hiçbir ülkenin çıkarları için esnetilmediği, Türkiye’nin hiçbir zaman başka bir ülkenin uydusu olmadığı unutulmamalıdır. Kıbrıs Barış Harekatı’nda Türkiye’ye ambargo uygulayan ülkelerin, bugün renkli devrim gerçekleştirdikleri Gürcistan’ın maceracılığına destek olmak için Türkiye’den aktif destek istemeye hakları yoktur.

Filler savaşırken arada çimler ezilirmiş. Türkiye, filler savaşına katılmayacağı gibi, asla çim olmaya da sürüklenemez.