abdullahozkanMedyanın denetimi hep tartışılan konulardan biri olmuştur. Bu konuda oluşan iki farklı görüş vardır: Biri, medyanın hiçbir şart ve koşul altında denetlenemeyeceğini, denetlemenin özgürlüğü kısıtlayacağını savunur. Dolayısıyla, denetimsiz, başıboş, kuralsız bir medya ortamından yana tavır alır. Diğer bir görüş ise demokratik hukuk devletlerinde her kurum gibi medyanın da özgürlüğünü kısıtlamadan, kamu gözcüsü rolüne zarar vermeden denetlenmesi gerektiğini ifade eder.

Konu, Başbakan Erdoğan’ın medya üst düzey yöneticileriyle yaptığı toplantıda Yiğit Bulut’un “medya üst kurulu” benzeri bir yapılanma oluşturulması fikrini seslendirmesiyle Türkiye‘nin gündemine geldi. Medya bu fikri tartışmak yerine, Yiğit Bulut’a yönelik linç kampanyası başlatmayı tercih etti. Kimse, bu önerisinin detaylarını öğrenmek istemedi, nasıl işlemesi gerektiğini konuşmadı, niçin böyle bir öneri getirdiğini sormadı.

Medyanın “denetimini” sansür gibi algıladıkları için böyle yaptılar. Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun eksik, hatalı hatta yanlış uygulamalarının bir benzerinin, gazete ve internet medyası için de gelebileceği kaygısı taşıdılar.

Öncelikle şunu belirtmeliyim: Hukuksal çerçeveye oturan, yayıncının sorumluluklarını hatırlatan ve uygulanmasını temin eden, etik dışı yayınların önlenmesini sağlayan, yayın yoluyla işlenen suçların ve yapılan haksızlıkların önüne geçen bir denetim, sansür olarak kabul edilemez. Yayıncı zaten sorumlu davranmak, etik değerlere uymak, kişilik haklarını korumak, kamu gözcülüğü yapmakla yükümlü değil midir?

Peki bunu yapmayan yayıncılara uygulanacak bir yaptırım var mıdır?

Ne yazık ki yoktur.

Bugün yazılı basın ve internet medyası, ciddi bir başıboşluk, hukuksuzluk ve kuralsızlıkla karşı karşıyadır. Yazılı basının meslek örgütleri zayıftır, mesleğin içinde etkin olma, yaptırım uygulama gücü yoktur. Doğrusu ve doğal olanı; gazetecilik mesleğinin etik dışı sorunları kendi içinde çözmesi, mesleğe duyulan güveni artıracak, itibarını koruyacak, gazetecilerin haklarını savunacak mekanizmayı kendisinin kurmasıdır.

Bu mekanizma tüm uğraşlara rağmen bugüne kadar kurulamamıştır, kurulan bir takım yapılar da etkisiz kalmıştır. Gazetecilik ahlakıyla bağdaşmayacak şekilde davranan, yalan haber yapan, iftira atan, insanların kişilik haklarına saygı göstermeyen, hukuku hiçe sayan yayın organları nedeniyle bugün gazetecilik mesleği toplumda itibar ve güven kaybetmiş, dördüncü kuvvet olma konumunu hızla yitirmeye başlamış, bu sorunlar beraberinde ayrıca ekonomik sıkıntıları da getirmiştir.

Medya sektörü, eğer mesleğin geleceğini düşünüyor, gelişmesini istiyor, kurumsallaşmasının önünü açmayı hedefliyorsa, denetimi kendisi istemeli, sektörü hukuksuzluktan, kuralsızlıktan, çıkar için gazetecilik yapan şebekelerden kurtarmalıdır. Sorun, denetimin nasıl ve kim tarafından yapılacağıdır.

Önerim, bu işin hükümete ya da hükümetin etkisinin olabileceği herhangi bir kuruma bırakılmamasıdır.

Medya, kendisini denetleyecek, sivil bir örgütlenme kurmalıdır. Üniversitelerden, meslek büyüklerinden, sendikalardan, iş adamlarından, mesleğinde uluslar arası başarılara sahip uzmanlardan oluşacak geniş kapsamlı ve yetkin bir kurul oluşturulmalı ve bu kurul mesleğin gelişimini engelleyen, güvenini sarsan sorunların çözümünde tam yetkili kılınmalıdır. Bütün medya grupları böyle bir kurulda temsil edilir ve bu sivil yapıya sahip çıkarlarsa, özgürlükler kısıtlanmadan ve sansür kaygısı taşınmadan medyanın özdenetimi pekâlâ yapılabilir.

Demokrasilerde hiçbir alan, denetim dışında kalamaz. Hele medyanın denetimi, milli iradenin sağlıklı bir şekilde oluşabilmesi için elzemdir.

Sansürü konuşan medya yetkilileri bence şunları da konuşmalı: Medyada çalışanlar niçin az ücretlerle, sosyal güvenceden yoksun olarak çalıştırılıyorlar? Neden hâlâ sendikal örgütlenmelere izin verilmiyor, neden yazarlar bile yazılarını yazarken elleri titriyor, işimden olur muyum korkusu yaşıyor?

Medya kendi sorunlarını açık yüreklilikle konuşmalı, tartışmalı, herkes fikrini söyleyebilmeli; herkesin destek verdiği makul ve mantıklı çözüm önerileri ortaya konulmalı ve hayata geçirilmelidir.

Kendi denetimini sağlayamayan bir medya, halk adına kamu gözcülüğü yapabilir, halkın çıkarlarını koruyabilir, siyasal iktidarın denetimini gerçekleştirebilir mi?