Kimlik çatışmaları üzerine yaptığı çalışmalarla bütün dünyada tanınan Prof. Dr. Vamık Volkan, Sabah Gazetesi’nden Figen Yanık’a verdiği söyleşide önemli açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yakın zamanda görüşüp fikirlerini dinlediği Prof. Volkan, 27 ülkede yaptığı psikopolitik araştırmaları ile de tanınıyor. Prof. Dr. Vamık Volkan’ın açıklamalarından bir bölümü ilginize sunuyoruz:

-21. Yüzyılda dünyanın hala karizmatik bir lider çıkartamadığını söylüyordunuz. Son dönemde Putin ve Ahmedinecad’ın çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Putin ve Ahmedinecad, kendi ülkelerinin menfaatleri için çalışan kişiler. Putin, Sovyet İmparatorluğu’nun çökmesiyle gelişen Rus aşağılanmasına cevap bulmaya çalışan bir kişi… Yaptıkları, genel olarak Ruslara göre başarılı sonuçlar veriyor. Ahmedinecad, benim anladığıma göre İran’daki birçok liderlerden yalnız biri… İran’ı idare edenler birden fazla, onların bir araya gelme sistemi çok karışık. Ben karizmatik bir liderden söz ederken bütün dünya insanları için insancıl duyguları olan ‘medeniyetler veya dinler arası çatışma‘ gibi tehlikeli kavramları ortadan kaldırmaya çalışan birisinden söz ediyorum. 11 Eylül 2001’den sonra Amerika Birleşik Devletleri’nde demokrasiyi ve insan haklarını çiğneyen olaylar oluştu. Sevilen ve sözlerine önem vereceğimiz demokratik bir dünya liderinin varlığı da ortadan silinip gitti. Dünyanın böyle bir lidere ihtiyacı var.

– Böyle bir lider çıkarsa Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlediğiniz ‘ötekini anlama’ temelli uluslararası toplantıların sonuçlarını kendisiyle paylaşmayı düşünür müsünüz?

ABD, Arap Emirliği, Avusturya, Hindistan, İngiltere, İran, İsrail, Rusya, Türkiye ve Ürdün’ü temsil eden önemli kişileri bir seri konuşma ve birbirlerini anlama için yılda iki-üç kez bir araya getirmeye başladık. Bu toplantıları Kuzey İrlanda’nın eski Parlamento Başkanı ve aynı zamanda bir psikiyatrist ve psikoanalist olan Lord John Alderdice ile yürütüyorum. Lord Alderdice, Kuzey İrlanda’da terörizmin ortadan kalkmasında rol oynayan önemli bir kişi. İstanbul’da Bahçeşehir Üniversitesi’nin bu toplantıların sponsorluğunu yapması ve bu toplantıların Türkiye topraklarında yapılması benim için çok gurur verici. Üçüncü toplantımız birkaç ay sonra… Dünyadaki kutuplaşmalar hakkında çok şey öğreneceğimizi ümit ediyorum. Eğer benim tarif ettiğim gibi bir politik lider veya liderler ortaya çıkarsa, bu konuşmaların ortaya koyduğu veya koyacağı bilgileri onlarla ve onların bürokratlarıyla paylaşmak istiyoruz.

“Türkiye’deki kutuplaşmaya üzülüyorum”

Türkiye‘nin etnik problemlerinin ‘dini’ devreye girdiğini ve bunun da tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini açıklamıştınız. Cumhurbaşkanı Gül’le görüşmenizde bu kaygılarınızı dile getirme imkânınız oldu mu?

– Sayın Gül ile bu konuyu konuşmadık. Türkiye‘de ‘etnik problemlerin dini devreye girmesi’ diye bir şey yok, Türkiye‘de hem etnik problem hem de ‘dini politikada kullanma’ problemi var. Din, bir problem değildir. Herkes istediğine inanmakta serbest olsun. Problem olan, dini politika süreçleri için kullanmaktır. İkisi arasındaki farkı hiç unutmayalım. Dini, politika süreçleri için kullanmaya karşı olmak, dine karşı olmak değildir. Dini politika için kullanmanın tehlikeli sonuçlar doğurduğunu gösteren tarihi çok delil vardır. Bugünkü Türkiye‘de, dinin politika süreçleri için kullanıldığını her gün görüyorum. Bu da zemindeki halk arasında yetkili olmayan birçok kişiye dini bahane ederek toplum süreçlerine burunlarını sokmalarına izin veren bir durumu ortaya koyuyor. Mesela bir kadın heykelinin demirden yapılmış bacağını saklamak veya kırıp atmak gibi benim korkunç ve ayıp olarak algıladığım olaylar ortaya çıkıyor. İşte tehlikeli olan budur. Tabii ki böyle olaylar eskiden de vardı. Fakat şimdi çoğaldı. Daha önemlisi bunlar ‘demokrasi‘ veya ‘gelenek’ başlıkları altında incelenmeye çalışılıyor. Dini politika için kullanmanın demokrasi ile alakası yoktur. Bu bir gerilemenin işaretidir ve Türkiye‘de geliştiği için içim kan ağlıyor. Türkiye‘de yeni bir Türk kimliğinin geliştirilmesi gerektiğini ima eden bir süreç ortaya çıktı. Bir kutuplaşma oldu. Bu kutuplaşmayla uğraşmak da enerjimizi tüketiyor. Çok yazık! Niye Türkiye‘de dini politika için kullanmaya son vermek ve kutuplaşmayı ortadan kaldırmak için ciddi bir girişim yok?

Türkiye‘yi kadınların kurtaracağı yolundaki iddianız devam ediyor mu?

– Böyle bir şey söylememin altında yatan düşünceler önemli. Türkiye‘de dini politika için kullanmanın -kişisel dini inançlara hürmet etmekten söz etmiyorum- en büyük kurbanları kadınlardır ve bu süreç devam ederse Türk kadınları daha da ezileceklerdir. Birkaç yıl önce Türkiye, Gürcistan, Güney Osetya, Ermenistan ve Abhazya’da aile şiddeti üzerine yapılan iki yıllık bir araştırmaya katılmıştım. Bu ülkelerde aile şiddeti çok yaygın. Türkiye‘ye geldiğimde birçok klinisyen arkadaş bana hasta olgularını anlatır. Türk psikoterapistleri, Türkiye‘deki aile şiddeti hakkında delil verebilirler. Dini kullanmaya göz yumma, birçok Türk erkeğine aile şiddetine devam etmeleri için izin veriyor. Kadınları ezen bir millet, içinden çürür. Bu nedenle kadın haklarını polemik yapmadan koruyacak, kadın ve erkek eşitliğini gösteren modeller olacak Türk kadın liderlerin ortaya çıkmasını çok temenni ederim.