“Babıali’den Bağcılar’a Küreselden Yerele” başlığıyla Bağcılar Belediyesi ve Basın Yayın Birliği’nce düzenlenen Uluslararası Medya Sempozyumu, 10-12 Aralık tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. Sempozyuma, 11 ülkeden 17 gazeteci, yazar, akademisyen ve sivil toplum örgütü temsilcisinin yanı sıra, yurt içinden de 45 konuşmacı katılarak tebliğ sundu. Sempozyum sonrası yayınlanan sonuç bildirgesinde medyadaki değişim ve dönüşümlere dikkat çekildi. Medyadaki gelişmeleri analiz etmenize yardımcı olması açısından bildirgenin tam metnini dikkatinize sunuyoruz:
I.
Küreselleşmenin demokrasi kültürünün içselleştirilmesi için çok önemli olduğu vurgulanmıştır. Dünyadan haber alma imkânlarının küreselleşme sayesinde mümkün olduğu ancak yerel ve ulusal medya farkının ortadan kaldırılamadığı belirtilmiştir. Küreselleşmenin medyaya bağımsızlık getiremediği ifade edilirken, bu durumun medya üzerindeki baskıları da azaltamadığı kaydedilmiştir.
Küreselleşen medyanın en önemli işaretinin eleştiri olduğu belirtilmiştir. Medyanın küresel medya olarak tanımlanabilmesi için eleştiri gücünü koruması gerektiği vurgulanmıştır. Medyada küreselleşmenin dünyanın her yanından haber almayı kolaylaştırdığı ancak buna rağmen insan duyarlılığını azalttığına değinilmiştir.
Türkiye‘de spor medyasının küreselleşmeye entegre olma modelinin sağlıklı olmadığı vurgulanmıştır.
Popülaritesi olmayan bölgelerden gelen haberlerin dünya gündeminde yeterince karşılık bulmadığı belirtilmiştir. Mesela Afrika‘dan gelen haberlerin Türkiye ve dünya gündeminde yeterince akis bulamadığı ifade edilmiştir.
Küreselleşme ve teknolojinin gazetecilik yapma biçimini değiştirdiği vurgulanmıştır. İnternetin yaygınlaşması, blogların artması nedeniyle pek çok kişinin haber vermeye başladığı belirtilmiştir. Artık sıradan insanların dahi gazetecilik yaptığı ifade edilirken vatandaş gazeteciliğinde güvenirlik, kalite ve bağımsızlık konularının tartışılması gerekliliği vurgulanmıştır.
II.
Globalleşen dünyada önemli küresel olaylarda medyanın taraf olduğu vurgulanmıştır. Bu durumda gazetecinin hem kişisel olarak hem de ülke politikasını göz ardı edemediği belirtilmiştir.
Medyanın barıştan, demokrasiden, insan haklarından ve ilkelerinden yana olması gerektiği belirtilmiştir. Bu yönüyle de medyanın taraf olabileceği vurgulanmıştır.
Yayınlar üzerinde editoryal bir kontrol mekanizmasının bulunması gerekliliğine değinilmiştir.
Kendi görüşüne uygun haberleri okumak isteyen okurların da bir taraf olarak medyayı etkilediği belirtilmiştir.
Küresel medyanın tarafsızlığının mümkün olduğu vurgulanmış, ancak bunun için büyük bedeller ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
III:
Sosyal medyanın, geleneksel medya karşısında önemli bir konuma yükseldiği belirtilmiştir. Ancak bu yükselişe rağmen klasik kitle iletişim araçları karşısında kesin ve mutlak bir zafer kazanmadığı ifade edilmiştir.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte dijital okur-yazarlığın önem kazandığı, bu nedenle dijital medya okur- yazarlığının öğretilmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Bütün medya formlarının değişerek hayatiyetini devam ettireceği, kitabın da bu süreçte kalıcı olacağı, internet medyasının hakim hale geleceği belirtilmiştir.
Ulusal bilgi güvenliği sisteminin kurulması önemli bir tavsiye olarak dile getirilmiştir.
Mobil araçlarla kolayca ulaşılır hale gelen bilgilerin doğruluğunun sınanması gerekliliği ve dijital medyada karşılaşılan bilginin kaynağının mutlaka araştırılması ve doğrulanması gerektiği belirtilmiştir.
Sosyal medyanın en önemli sonuçlarından birinin insanları pasif tüketici konumundan çıkarıp haber-içerik üreticileri haline getirdiği vurgulanmıştır.
Sosyal ağların, çeşitli paylaşım siteleri, sundukları hızlı bilgi akışıyla konvansiyonel medyanın nasıl kullanılması gerektiğine dair bir rehber görevi yaptığı ifade edilmiştir.
Demokrasinin, dünyadan haberdar olmayı zaruri kıldığı vurgulanmıştır. Sosyal medyanın, demokrasinin dünyadaki gelişmeleri okuma ve anlama konusunda bir araç olması gerektiğine değinilmiştir.
Tarih boyunca elitlerin elinde olan kitle iletişim imkânlarının sosyal medya aracılığıyla artık halkın elinde olduğu belirtilmiştir. Bu yüzden sosyal medyanın, sıradan insanlarla elitler arasında bir fırsat eşitliği oluşturduğuna değinilmiştir.
IV.
Özgür basın olmadan demokrasinin olmayacağı vurgulanmıştır.Toplumların gelişimi için ifade özgürlüğünün olmazsa olmaz şart olduğu belirtilmiştir ve medyanın da ifade özgürlüğünün en etkin mecrası olduğu vurgulanmıştır.
Demokrasinin güçlü olmadığı yerlerde gazetecilik mesleğinin çok zor koşullarda yerine getirildiği belirtilmiştir.
Siyasi iktidarın eleştirilmesi-desteklenmesi karşısında medyanın, her zaman gerçeklerin yanında durması gerektiği vurgulanmıştır.
Demokratik kurumlar ve insan haklarının ileri seviyelerde varsayıldığı Avrupa Birliği’nin kimi üye ülkelerinde hala daha basının büyük bir baskı altında tutulduğuna dikkat çekilmiştir.
V.
Kişisel özgürlüklerinin kapsamının genişletilmeye çalışıldığı bir süreçte medyanın toplumu oluşturan farklı kimliklere yaklaşımı konusunda istenen çoğulcu yayın kültürünü oluşturamadığı belirtilmiştir.
Ayrımcılığın bir insanlık suçu olarak tanımlanması gerektiği, medyanın da farklı sosyal gruplara yaklaşımının değişebilmesi için öncelikle bu suçun karşısında duracak bir sosyal bilinç yaratılması gerektiği vurgulanmıştır.
Farklı kimliklerin yaşadıkları toplumun ortak iyiliğine katkı sunmalarına zemin oluşturulması ve fırsatlar tanınması gerektiği belirtilmiştir. Medyanın çeşitli dini, etnik, cinsiyet ve uyruklardan insanları hedef alan yanlı ve yıpratıcı yayınlarına son vermesi gerektiği ifade edilmiştir.
Birçok ülke medyasında, ayrımcı yaklaşıma maruz kalan önemli bir kitle olarak kadının toplumdaki konumunun ikincil olarak algılanış ve yansıtılışına son verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Avrupa basınında Müslüman kimliğin yıpratılması ve her ortamda aşırılıkla birlikte sunulması eleştirilmiştir.
VI.
Medyanın STK‘ları, STK‘ların da medyayı etkilemesi gerektiği vurgulanmıştır.
Kadın ve erkeklerin eşit haklara sahip olmadığı belirtilirken kadınların hep ayrımcılıkla karşı karşıya kaldığı vurgulanmıştır.
Medyanın sürekli bir değişim içinde olduğu belirtilmiştir.
Herkesin gazeteci olduğu bir dünyada gerçek gazetecinin, medya etiği ile ayrışacağı ifade edilmiştir.
Dijital ortam medya mensuplarını araştırmadan uzaklaştırarak doğruluğunun teyit edilmediği bilgilerle yayıncılık yapmasına sebep olmaktadır. Medya mensuplarının bu konuda daha dikkatli olmaları gerektiğine vurgu yapılmıştır.
SONUÇ:
Dünyada yaygınlaşan sosyal medya nedeniyle dijital okur-yazarlığın da geliştirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Dijital yayıncılığın en önemli sorunlardan birinin telif haklarının düzenlenmesi olduğu belirtilerek bu konuda yasal düzenleme için gereken adımların atılması gerekliliği vurgulanmıştır.
Babiali’den Bağcılar’a Küreselden Yerele Uluslararası Medya Sempozyumu’nun üç gün süren oturumlarına yurtiçi ve yurtdışından çok sayıda medya ve sivil toplum örgütleri temsilcileri, akademisyenler ve basın mensupları katılmıştır. Sempozyum sonunda;
Medyanın küreselleşmesi ekseni etrafında oturumlar gerçekleştirilmiştir. Klasik ve sanal medyada önceliğin güvenilirlik, doğru bilgi, içerik kalitesi, bağımsızlık ve temel insan haklarına saygılı yayıncılık anlayışından vazgeçilmemesi gerektiği vurgulanmıştır.
Değişen medyada reklam verenlerin konumu ve etkisi de ele alınmıştır.
İnternette uzun saatler geçirilmesi insanların yalnızlaşmalarına sebebiyet vermiştir.
Uluslararası gazetecilere tartışma imkânı veren bu platformlar küresel medyanın daha nitelikli hale gelmesine katkı sağlayacaktır.