Dünyadaki gelişmeler ve küreselleşme uygulamaları, acımasız biçimde bir tarafta “kazananlar”, diğer tarafta “kaybedenler” yaratıyor ve aralarındaki uçurumu derinleştiriyor. Çok kısa bir süre önce, Noel ve Kurban Bayramı kutlamaları dünyadaki zengin nüfusun büyük bir kısmının hayırseverlik duygularını uyandırdı ve yardımlarını “kaybedenler” lehine gerçekleştirmelerine neden oldu.
Dünyadaki sosyal ve ekonomik adaletsizliğin giderilmesinde, hayırseverliğin de ötesinde kalıcı çalışmalarıyla, tüketicilerin giderek büyüyen katkıları ve önemli ağırlıkları daha net hissediliyor. Marketlerde gezinen ve market arabalarını dolduran tüketiciler, hem ürün seçimleriyle hem de ödedikleri para ile ekonomik ve siyasal görüşlerini, eğilimlerini aktarma yolunu buluyor gibiler. Artık, “dünyanın neresinde ve hangi koşullarda üretilirse üretilsin” anlayışının, en azından tüketiciler açısından değişmeye başladığı rahatlıkla görülebiliyor. Bunun en güzel örneklerinden biri, gelişmiş ülkelerde yaygınlaşan Adil Ticaret hareketi.
Hakkaniyete sığmayan ticaret
Adil Ticaret, gelişmekte olan, özellikle güney yarımkürede bulunan ülkelerdeki köylülerin, işçilerin ve küçük üreticilerin daha iyi koşullarda üretimde bulunmalarını sağlamak için, ürünlerinin uluslararası piyasalarda adil bir fiyattan (piyasa fiyatının biraz üstünde) satılmasını sağlamaya çalışan bir sosyal hareket. Ticaret ilkelerinin sadece piyasa değerlerine göre değil, moral değerlere göre de oluşturulmasına inanan bir hareket olarak, hem bir “insan hakları hareketi” hem de bir “siyasal hareket”.
Adil Ticaret etiketi taşıyan ürünlere biraz daha fazla ödeme yapmaya razı olan tüketiciler böylece, siyasal görüşlerini vurgulama olanağı buluyorlar. Sadece uygun fiyatta ve kalitede ürün satın almanın ötesinde, adil olmayı vurgulayan bir hareket olarak Adil Ticaret uygulamaları, tüketicilerin sorumluluklarını bir parça da olsa yerine getirmeyi sağlayan bir harekettir. Siyasal gündemdeki yeri gittikçe artan Adil Ticaret ile, tüketicilerin tüketmemeyi amaçlayan boykot gibi eylemlerinin yerine, tüketim tercihlerinden siyasal bir eylem çıkartılması arzulanıyor.
Yaratılan baskı, antiküreselleşmenin bir unsuru olarak, üretimin bir ucundaki çaresiz ve hoyratça sömürülen köylüler, işçiler ve küçük üreticilerle, diğer ucundaki tüketiciler arasında bir diyalogun, beraberliğin ve işbirliğinin varlığını ön plana çıkartabiliyor. Böyle bir hareketi, kuzey ülkelerinin zengin ve seçkinci tüketicilerinin vicdanlarını temizlemek, rahatlatmak ve kendilerini iyi hissetmelerini sağlamak için desteklediklerini ileri sürenler de var. Ancak, günümüzdeki tüketicilerin artan duyarlılıkları ve bilinçleri insan haklarına saygıyı, çevreyi korumayı öngören alternatif ekonomik ve politik yapıların, insan ile doğa arasındaki dengeye önem vermesini gerektiriyor.
Sosyal ve siyasal bir hareket
Adil Ticaret bir hayır kurumu ya da hayır işleme girişimi değil. Ancak, küçük üreticileri ve yoksul köylüleri doğrudan destekleyerek, onların ekonomik, sosyal gelişimini ve daha bağımsız olabilmelerini sağlayan, insan emeğine saygı duyan bir ticaret türü. Kısaca Adil Ticaret, tüketicilerin normal ürün fiyatının üzerinde, ödedikleri ek bir “sosyal prim” ile serbest ticaret uygulamalarıyla garanti edilemeyen çalışma ve çevre kriterlerinin uygulanmasını sağlıyor, mağdur ve zor durumdaki köylü üreticilere daha fazla sosyal ve ekonomik adalet getirmeye uğraşıyor. Bu boyutuyla, varolan acımasız ekonomik modeli değiştirmek, dizginlemek için radikal amaçlar taşıdığını da söyleyebiliriz.
50 ülkede bir milyondan fazla küçük üretici, işçi, köylü ve onların aileleri FLO etiketinin sağladığı imkanlardan yararlanabiliyor. Kahve, çay, şeker, kakao ve muz bu ürünlerden en yaygın olanları. Kahve için başta Meksika ve diğer fakir Güney Amerika ülkeleri, Asya’daki çay, şeker üreticileri, Afrika’daki kakao, muz ve kahve üreticileri bu kapsamda yer alıyor . Bağımsız denetim ve sertifikalandırma ile Kuzey’de tüketicinin ödediği paranın hakkaniyetle, tedarik zincirinin ilk halkasını oluşturan Güney’deki üreticinin cebine girmesini sağlıyor ve bunun garantisini veriyor. Tüketicilerin, kendi değerlerini oluşturan ekonomik adillik, sürdürülebilir gelişme, toplumsal ve küresel adaletsizliği önlemeye saygı göstermeyi sağlayabilen ürün ve markaları tercih etmeye hazır oldukları, bu alanda artan ticaret hacminden de anlaşılabiliyor. Avrupa’da Adil Ticaret satışları 2000 yılından bu yana, yılda ortalama yüzde 20 artıyor. Adil Ticaret etiketli ürünler Avrupa’da 55 binden fazla süpermarkette satışa sunuluyor. Hem bağımsız hem de Adil Ticaret mağazalarında, 1,300’den fazla ürün çeşidi ile 1,5 milyar dolardan fazla satış hasılatını gerçekleştiriliyor.
Ülkemizde durum
Uluslararası bir sivil toplum hareketi olan Adil Ticaret hareketi, ülkemizde gerektiği gibi bilinmiyor ve uygulanması konusunda da yeterli bir inisiyatif oluşturulamamış durumda. Sadece şikayet ederek yasal haklarını kullanan değil, düzenleyici, yaptırımcı rolünü de üstlenebilen sorumlu, daha insani bir tüketici bilinci ve hareketi ülkemizde de gerekli. Zenginleşerek değişen orta sınıfın tüketimde yer alma tarzı da değişiyor. “Tüketici vatandaş” tanımına uygun olarak, hem toplumsal hak ve sorumluluğunun farkında hem de doğal olarak bireysel tatminlerinin arayışında.
Öte yandan, küreselleşen dünyada yer aldığının bilincinde olarak “Küresel vatandaş” olma sorumluğunu da taşıdığının farkında. Ülkemizde de, farklı türlerdeki uygulamaları başlatmak ve küresel eylemlere katılımı sağlamak için edilgen durumdan çıkmış, aktif tüketicilerin varlığına ihtiyacımız var. Siyasal ve ekonomik gücünü kullanabilme konusunda tüketicilerimiz, farkında olduklarının ve farkında olunanın çok ötesinde bir güce sahipler. Bu gücün karşısında durabilecek ve yok sayabilecek bir ticaret ve siyasal anlayışı dünya henüz keşfetmedi.