Dr. Bahadır Kaleağası
Dünyanın dört bir yanını görmüş nice ülkeden gezginin ortak görüşüdür: Kekova ve özellikle Kaleköy-Simena gezegenin en güzel yerlerinden biridir. Mavi, yeşil ve tarih Anadolu kıyılarında buluşur. Bir de güneş nar kırmızısı batar, yerini büyüleyici bir dolunaya bırakır, üstelik o gece ay tutulması olur ve aynı anda yıldız kaymaları başlarsa, dilek tutmamak, düşler galaksisine açılmamak olanaksızdır.
Bir gezegen bulsak
Uzayın derinliklerinde kaybolmadan, kendi güneş sistemimizde, kendi atmosferimizde keşfetsek yeniden, küçük, mavi, narin gezegeni:
• Üzerinde doğa ile barışık bir uygarlık yeşerse.
• Savaş, yoksulluk, adaletsizlik olmasa.
• Çocuklar hür doğsa, eşit büyüse, sağlıklı yaşasalar. Üretkenlik, yaratıcılık ve iyilik rekabetiyle geçse ömürleri.
• İnançların dogmalara, siyasetin kibre, ekonominin arsızlığa, teknolojinin tükenişe dönüşmediği bir küresel düzenle övünse uygarlığı.
• Gezegenin barışını, huzurunu, bilgeliğini uzayın başka gezegenlerine yaymak olsa siyasal gündemi.
Her kayan yıldız başka düşleri tetikliyor. Geride bırakılan, fakat her gidilen yerde takip eden, hep geri dönülen kent beliriyor bir yıldızın düştüğü noktada.
İstanbul hayali
“Dünya’da tek bir devlet olsa, başkenti İstanbul olurdu” demiş mi gerçekten Napolyon? Hayale gerek kalmasa. Gerçekten İstanbul gezegenin başkentlerinden biri olsa. Öyle dünyaya egemen, siyasetin odağı, devlet dairelerinin saltanatı altında bir yer değil. İstanbul o deneyimi geçmiş imparatorluklar tarihinde doya doya yaşadı. Bir siyaset ve askeri güç merkezi olmanın şan, şöhret, birikim ve tahribatını kültürel hazinesine yeterince ekledi. İstanbul artık dünya kentleri boyutunda bir öncü olsa:
• Uygarlıklar, coğrafyalar, ekonomik eksenler arasında bir başkent.
• Dünya ticareti, finansı, teknolojisi ve turizminin bir enerji santraline dönüşse.
• Gökyüzündeki en parlaklar yıldızlardan biri gibi ışıldasa, çok daha iyi değerlendirilmiş tarihsel dokusu ve etkileyici bir 21. yüzyıl mimarisiyle;
• En ileri teknoloji ve estetik kaygılarla yenilenen altyapısıyla;
• Yenilenebilir enerji kaynaklarının dünya çapında öncü uygulamalarına sahip olma gururuyla;
• Teknik yetenek, entelektüel birikim ve uluslararası deneyim sahibi yönetimiyle;
• Toplumsal yaşamla bütünleşmiş müzeleriyle, sanat etkinlikleriyle;
• Dünyayı açılan, dünyayı çeken, tasarım ve moda merkezleriyle;
• Türkuaz taksiler, erguvan otobüsler, bir turistik markaya dönüşen vapurlar, vapur estetiğinde deniz taksileri ve motorları, bisiklet ve spor yollarıyla;
• Her biri kendi kimliğini geliştiren Topkapı, Pera, Moda, Maçka, Boğaz gibi alt bölgeleriyle…
• Adaların, iyi değerlendirilen uluslararası bir havaalanı ve megapolün yanı başındaki egzotik doğası, karbondioksitsiz havası, yüzlerce tarihi ahşap ve taş yapıdan oluşan romantizmiyle. Uluslararası turizm, kongre, sağlık ve eğlence merkezine dönüşen Büyükada’sıyla;
• Dünya müziklerinin, sanatçılarının, mutfaklarının, seyyahlarının, mucitlerinin, edebiyatçılarının, girişimcilerinin, tasarımcılarının, her ulustan öğrencilerin ve akademisyenlerin buluştuğu, etkileşim içinde olduğu, çoğaldığı bir küresel başkent olsa İstanbul.
• En önemlisi, yaşayanlarının gelişmiş kent kültürüyle, temiz, nazik, konuksever bir yaşam merkezi olsa İstanbul.
Hayaller serpildikçe başka yıldızların yörüngesine kayıyor, başka özlemlerle buluşuyor; gerçeklerin çekim alanına kapılıyorlar.
Türkiye rüyası
Yükselen her yıldızda gülümsesek, Türkiye’yi ansak. Geçmişi anımsadıkça bugünlere şükran duysak, gurur duysak. Bir ülke ki, insan sermayesi en önemli varlığı olsa.
Yılların eğitim seferberliğinin hasatını toplayan bir toplum. Gençleri artık küresel rekabet gücüne sahip bir ülke:
• Türkçe sözlü ve yazılı iletişime hâkim, matematik zekâsı gelişmiş, teknoloji ve yaratıcılık odaklı, genel kültürü ulusal ve uluslararası boyutlarıyla engin, İngilizceyi anaokulundan itibaren çok ileri düzeyde öğrenmiş, başka bir dili daha çok iyi bilen öğrenciler.
• Temel konular dışında öğrencilere seçenekler sunan, kendilerini daha istekli ve yetenekli gördükleri alanlarda yoğunlaşmalarını
teşvik eden bir okul düzeni.
• Ekonomik yaşamın gereksinimlerine göre şekillenen ve toplumsal yaşamda saygınlık anahtarına dönüşmüş bir mesleki eğitim sistemi.
• Dogmalardan uzak, ezbere değil, bilgiye ulaşmaya, sorgulamaya, kullanmaya ve geliştirmeye odaklı bir eğitim anlayışı.
• Maddi ve manevi koşullarıyla yüceltilmiş
bir eğitimcilik mesleği.
Bir ülke ki, temel değerleri üzerinde toplumsal uzlaşmayla yükselse. Anayasası dünyaya örnek olsa, 21. yüzyılın en yenilikçi unsurlarını içerse, ülkenin önünü açsa, insan odaklı olsa. Bir Anayasa ki:
• Kısa, öz ve yalın;
• İnsanların doğuştan sahip oldukları bireysel ve kültürel hak ve özgürlükleri güvence altına alan;
• Ülkenin tüm doğal canlı varlığını ve çevreyle ilgili hazinesini koruyan;
• Devleti vatandaşa hizmet odaklı olarak kurgulayan;
• Cumhuriyet’in Atatürkçü kuruluş ülküsünü temel alan;
• Demokrasiyi, insan hakları, düşünce özgürlüğü, sosyal hukuk devleti ve laiklik temelinde yücelten;
• Laikliği yasal ve kamusal alanda açıkça tanımlayan;
• Cinsiyetler arası fırsat eşitliği politikalarını en ilerici şekilde vurgulayan;
• Güçler ayrılığı ilkesini en berrak şekilde düzenleyen;
• Siyaset ve kamu kurumlarını topluma karşı saydam ve hesap veren kılan;
• Siyasal partiler içi demokrasiyi destekleyen;
• Sosyal haklar ve bölgesel kalkınma politikalarına önem veren;
• Küresel ekonomik rekabet gücünü hedefleyen; Ekonomik büyüme, dengeli disiplini ve istihdamı anayasal hedefler olarak saptayan;
• Dış politikaya barışçı bir yön veren; etnik şiddete, soykırımlara, insan hakları ihlallerine karşı tutum belirleyen;
• Bilgi çağına, yeni teknolojilere, girişimciliğe, eğitime ve araştırma-geliştirmeye karşı yaratıcı, atılımcı ve ufuk açıcı bir yaklaşım sergileyen 21. yüzyılın çağdaş toplum anayasası.
Siyasal düşler
Siyaset dünyası da ilerici Anayasa ile yeni bir çağa açılsa. Siyasi partiler iç ve dış rekabetin çetin olduğu bir ortamda çıksalar halkın karşısına. Ekonomide ve meslek yaşamında olduğu gibi, siyasette de rekabetin tılsımı devreye girse; nitelik, yaratıcılık ve verimlilik tetiklese. Partiler yalnızca ne olduklarını değil, ne yapacaklarını da açıklasalar. Sol-sağ, dindar, milliyetçi, liberal, halkçı gibi kimliklerle yetinmeseler. Siyasal partiler Türkiye’yi kürsel rekabet ortamında yükselten kaldıraçlara dönüşseler:
• Partiler ülkenin insan sermayesi vitrini olsa. En değerli uzman kadroları bir araya getirmekle övünseler. Ülkenin her alanda en iyilerini seferber etseler topluma hizmet için. Dar kadroculuk bir zavallılık göstergesi olarak dışlansa. Kasıntı ve asık suratlılar ciddiye alınmasa. Halk bilse, görse iktidar adaylarının nasıl birbirinden mükemmel takımlarla yarıştığını daha iyi bir Türkiye için.
• Siyasetin gündemi ülkenin gereksinimi olan atılımlar ve çözmesi gereken sorunlara odaklansa. Siyasal partiler birbirleriyle halka daha somut, ikna edici programlar sunmak için yarışsa tüm çağdaş demokrasilerde olduğu gibi. Her parti, her aday, her lider dersini iyi çalışsa. Eğitim, dış ticaret, enerji, sosyal güvenlik, sağlık, altyapı, bilgi teknolojileri ve AB süreci gibi alanlarda hayalleri, vizyonları, politikaları, projeleri, çözüm önerileri, atılım planları nedir? Hangi somut, ölçülebilir hedefler için? Hangi önceliklerle? Hangi kaynaklar, hangi takvim, hangi kadrolarla?
• Her parti, her lider şu şekilde konuşabilse; samimiyetle; özgüvenle; seçmenlerin gözünün içine bakarak: “sevgili dostlar size iktidar programımızı dört farklı alanda açıklayacağım. Birincisi ülkemizin acil gereksinimi olan yenilikler. İkincisi geçmiş iktidarların bizce de doğru yaptığı ve devam ettireceğimiz, daha güçlendireceğimiz politikalar. Üçüncüsü geçmiş iktidarların eksik veya hatalı uyguladığı bizim düzelteceğimiz politikalar. Dördüncü olarak üzerinde geniş toplumsal uzlaşma gerektiren, toplumun ilgili kesimleriyle istişare içinde şekillendireceğimiz politikalar. Tabii bunlar birer vaat değil. İşte hedefleri, kaynakları, takvimi…”
• Milletvekillerinin “halka yakın” olması gereksiz bir tartışma olsa. Zaten halktan olsalar. Ait oldukları halkı anlayan, iletişim sorunu olmayan, halkın kendi içinden yasama görevi için seçtiği yetenekli ve nitelikli yurttaşlar olsalar. Belediye başkanları, bakanlar ve Başbakan da aynı yurttaş doğallığının uygar birer örneği olsalar. Koruma ordularıyla dolaşmasa, sosyal yaşamdan kopmasalar. Eşi veya sevgilisi ile sinemaya gitmekte, çocuklarıyla spor yapmakta, bir kentin sokaklarında, müzelerinde turizm yapmakta veya eski sınıf arkadaşlarıyla internet grubunda şakalaşmakta zorlanmayan normal insanlar olsalar.
• Hükümet ile meclis, icraat ve yasama olarak ayrı güçler olarak benimsense. Birçok ülkede olduğu gibi, bakanların her seferinde milletvekili olması bir gelenek olmaktan çıksa. Meclisin demokratik onayı ve denetimine tabi olan bakanlar meclisten olabilecekleri gibi, meclis dışından kendi alanlarında başarılı kişiler arasından da seçilebilse.
• Hükümet saydamlık içinde çalışsa: AB süreci gibi yol haritası belli ve disiplin gerektiren alanlarda Başbakan her hafta bakanlara hesap sorsa, halka hesap verse.
• Başta Başbakan ve her bakan öncelikli birçok alanda önde gelen Türk ve uluslararası uzmanlara danışabilse sık sık. Başbakanlık ülkenin ve uluslararası gelişmelerin 24 saat izlendiği bir komuta merkezi gibi tasarlansa. Küresel ekonomik, siyasal, teknolojik ve ekolojik gelişmelere gelişmeler karşısında, bilgi, ortak akıl ve somut çözüm odaklı işlese siyaset dünyası.
• Devlet yapısı artık 21. yüzyıla uyum gösterse. Bilgi saklama, farklı devlet kurumları arasında yatay bilgi akışını köstekleme, memurlarda başarı ve liyakate dayalı terfi mekanizması işletememe, maddi koşulları iyi bir seviyede tutamama, kurumsal milliyetçiliğin sığlığında ulusal çıkarlara ve küresel analizlere uzak düşme, teknolojiyi lüks görme, girişimciliği, yaratıcılığı, iş yapmayı cezasız bırakmama, sivil toplumun önemini kavrayamama, vatandaşa hizmet görevini algılayamama gibi devletin geniş kesimlerini saran hastalıklardan kurtulsa artık Türkiye.
• Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları hep daha iyi bir ülkeyi, daha iyi bir gezegeni hak etmek için çalışsa, tartışsa, oy verseler. Ve hep daha mutlu olabilseler uzun vadede herkesin terk ettiği yaşam muammasında.
Ay tutulması, özellikle dolunayın tutulması etkileyici bir kozmik olay. Dünya Güneş ile uydusunun arasına girince gölgesi izleniyor kendi yüzeyinden. Hayallerle gerçeklerlerin yörüngeleri evrenin sonsuzluğu, mavi gezegenimizin kıymeti ve ülkemizin geleceğinde kesişiyor. Geride kalan bir yazın düş yıldızları kırpılıyor, gelecek baharların umutlarına dönüşüyor.