BRÜKSEL – Bill Gates’e göre ‘çok ilginç bir kriz.’ Çünkü ekonomide ‘çarklar dönmeye devam ediyor, piyasalar işliyor.’ Dünyanın en ünlü mucit, girişimci, varlıklı ve hayırsever sakinine göre kriz çok ciddi, olumsuz sonuçları çoğalacak ve mali sistem değişmek zorunda. Diğer yandan, küresel ekonomi büyük, karşılıklı bağımlılık derin ve sanayi üretken. Hizmet sektörü, turizm, teknoloji ve bilimsel yenilikçilik devam ediyor. “Ekonomide zaman zaman düşüşler olabilir ama bizi büyük bir gerileme ya da uzun yıllar boyu bunalım beklemiyor. Bilimsel yenilikçilik ve yatırım miktarı bugün her zamankinden çok. Çünkü günümüzde büyük sektörlere katkı sağlayan şirketler yalnızca ABD kökenli değil. Artık Çin ve Hindistan dahil tüm dünya yeni enerji teknolojileri, ilaç sanayi, bilgisayar yazılımı gibi alanlarda katkı sağlıyor.” (CNN International, Fareed Zakaria ile söyleşi, 6 Ekim 2008).
İşte örnek olarak son CeBIT Avrasya Bilişim fuarında sektörün temsil kurumu TÜBİSAD’ın açıkladığı yeni veriler: Dünyada iletişim ve bilişim teknolojileri pazarı yılda yüzde beş büyüyerek 3,5 trilyon euro seviyesine doğru ilerliyor. Türkiye de bilişim pazarı yüzde 11 artışla 19 milyar euro’yu geçti, Avrupa’da sıralamasında altıncılığa yükseldi (
www.tubisad.org).

Küresel yoldaşlık
Eski krizlerde, 1970’lerin petrol şokları, 1982’de Meksika’nın borçlularına karşı iflası, doksanlarda Asya krizlerindeki gibi zengin ülkelerin kalkınmakta olan ülkelerde içine düştüklerine benzer bir girdap var yine. Fakat bu sefer paranın düştüğü dipsiz kuyu üçüncü dünyanın değil, ABD’nin dar gelirlileri. Olanaklarının ötesine geçerek aynı mülkü bir de yeni kredilere dönüştürenler. Tabii suçlu Amerikan rüyasından nasiplenmeye çalışan bu yeni kuşaklar değil, onların tüketim davranışlarına karşılığı olmayan kredilerle yön veren, ve üstelik ortaya çıkan riskleri de dünyanın başka ülkelerine de satan bazı aracı finans kuruluşları.
Dünya finans sisteminin domino taşları bir kere hareketlenince, krizin sanayiye, ticarete, turizme, günlük yaşama sıçraması kaçınılmaz. Londra lokantaları, New York mağazaları, Paris otelleri, hızla kalkınan ülke borsaları gibi küresel paranın uç tüketim noktaları için sıkı durmak gereken bir dönem söz konusu. Kalkınmış ülkelerde sosyal ortam, hızla kalkınmakta olan ülkelerde iç piyasalar, diğerlerinde yoksullukla mücadele hedefleri için zor günler başladı. IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın şu sözlerine de dikkat: “Kalkınmakta olan ülkelerde enflasyon hedefleri aşılmakta. Hepimizi biliyoruz ki, uzun süreli enflasyon sosyal eşitsizlik tetikler ve demokratik yönetimleri sarsar.”
Dünya en iyimser öngörülere göre en az birbuçuk-iki yıl sürecek bir durgunluk dönemine girdi. Aşırı borçlanmış, nakit sıkıntısı çeken veya panik olan bankalar, şirketler, bireysel yatırımcılar ve aile bütçeleri için ufuk bulanık. Aynı zamanda, emlaktan, şirket satın almalarına veya yeni teknolojilere ve insan sermayesine yatırıma uzanan bir yelpazde bir sonraki dönemin yükseliş fırsatları için de av mevsimi fiilen başladı.
Dünya medyasında gündemin neredeyse saniyelik kesitlerle ilerlediği bir dönemdeyiz. New York borsası kapatırken Asya’dakiler açılıyor, Avrupa’da güneş doğarken, Tokyo, Seul, Şanghay ve Hong Kong’dan gelen son haberlerle İstanbul, Roma, Frankfurt, Paris, Brüksel, Amsterdam ve Londra’da güne başlanıyor. Öğleden sonradan itibaren Atlantik’in karşı yakasına odaklanıyor yine dikkatler. Yakın zamana kadar daha ziyade finans alemini ilgilendiren bu küresel para yörüngesinde artık genel medya, hükümetler, tüm özel sektör ve kamuoyu da var.
Nasıl ki 2001 krizinde Türk halkının iktisat bilgisi ve muhabbeti büyük atılım gösterdiyse, 2008 dünya finans krizi de benzer bir popüler etki yarattı. Dublin’li taksi sürücüsünden, Mumbai’li lise öğretmenine, Dallas’lı çiftçiden, Sydney’li lokantacıya gezegen ahalisi uluslararası ekonomiye daha bir duyarlı ve vakıf hale geldi, ister istemez.
Örneğin:
•  ABD halkı, başkanlık seçimleri öncesinde ekonomi ile güvenliğin, güvenlik ile iyi yönetimin ve refahın arasındaki bağların bilincine daha iyi varmakta. Başkan seçmenin kürtaj konusunun ötesinde ölçütlerinin, savaşan bir ülke olmanın bedellerinin, kârlar özelleşirken, risklerin toplumsallaşmasından kaynaklanan sorunların farkına varan ABD vatandaşları sayısında muazzam bir artış var.
•  Avrupalılar ise, ekonomilerinin ABD ile sandıklarından da daha sıkı bağlar ve düğümler içinde olduğunu anladılar; küreselleşmeye ve Avrupa siyasal birlik sürecine daha gerçekçi bakmayı öğreniyorlar.
•  Ruslar dünya gücü olmanın nükleer silah ve doğal gaz denklemleriyle sınırlı olmadığının deneyimini tatmaktalar.
•  Çinliler de, son yıllardaki ekonomik mucizelerinin kırılganlığını, biriken döviz rezervi rakamlarının kendi başına bir ekonomik hedef olmadığını ve uluslararası karşılıklı bağımlılığın ne anlama geldiğini daha hızlı öğrenmeye başladılar.
•  Türkler ise… Türkler de hızlı bir düşünce evrimi içinde. Geleneksel ‘bize bir şey olmaz’ aşaması hızlı aşılıyor. Özel sektör ve vatandaş dünya ekonomisindeki hızlı değişime uyum sağlama yeteneğine sahip. Siyaset dünyası da somut konuşma, çözüm önerileri geliştirme ve uygulama yeteneklerinden aslında yoksun olmadığını ispatlamak için iyi bir fırsat elde etti. Yerel ölçeklerde her ülkede kriz yalnızca küresel bir dalga olarak yaşanmıyor. Örneğin Avrupa’da toplumsal kültürler hayret dolu yeni bilgiler ve alışılması gereken yeni durumlarla zenginleşmekte:
Almanya: “Başbakan Merkel Paris’te banka kurtarmanın finans makinesinin işleyiş
düzenine aykırı olduğu dersini iyi verdi diğer AB’li liderlere … Gece aceleyle Berlin’e dönüyor bu arada … Nasıl?  Ülkenin en büyük ev kredisi bankasını kurtarmak için mi?”
İngiltere: “Ekonomik yönetim AB düzeyinde olmaz, her ülke kendi işine bakacak… Fakat ne oluyor? İrlanda bu yaptığın AB kurallarına aykırı. Bir dakika, euro bölgesi ile sınırlı olmasın önlemler, her ülke birbirini etkiliyor … Hey, korkarım durum bu sefer biraz farklı. Hükümet koordinasyon falan yapsın, Avrupa ile ortak hareket etsin”.
Belçika: “Ülke dağılıyor, devlet bitti derken, koskoca bankalar bitti. Oups! Bu bankalar zaten amma da karmaşık bir uluslararası sermaye yapısına sahipmiş. A haa! Her ikisinin de en önemli yatırımları arasında Türkiye var. Züt! Fransızlar durumdan istifade, finans dünyamızı ucuza kapattı”.
Fransa: “He hee!, Amerikan kapitalizmi sarsılıyor, biz demiştik… Bizim borsanın yarıya yakını yabancı fonların mı? Neyse bizim banka Belçika’da iyi av yakaladı. Nasıl yani, bu vesileyle Belçika hükümeti de bizimkine mi ortak oldu? İzlanda olayı da ne bu arada? Çin mi? Oralarda mı etkiliyor bizi? Tamam bizim lüks markalar, uçaklar filan her yerde satılıyor fakat para da mı küresel?”

AB ve ABD yol ayrımında
Şaşkınlıklar, ekonomik analizler, siyasal değerlendirmeler, hukuksal düzenlemeler derken dünya hızla yeni bir küresel ekonomik düzen arayışına girdi. Olan oldu ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Berlin duvarının çökmesi veya 11 Eylül sonrasında olduğu gibi nispeten radikal bir değişim evresi başladı. Bu dönem Türkiye’nin müstakbel üyesi olduğu AB için de kaderini belirleyecek bir süreci hızlandırdı. Avrupa daha iyi anladı ki, küresel ekonomideki çıkarlarını koruyabilmek için ulusüstü seviyede daha etkin işleyen, daha yetkili siyasal kurumlara gereksinimi var. Kriz ilerledikçe her başkentin söyleminde eski bir kavram için yeni bir anlam arayışı başladı: ‘koordinasyon içinde hareket.’ Euro bölgesi içinde bütçe açığı kuralları bir süre esneyecek. Avrupa Merkez Bankası faiz  indirdi, nakit akışını rahatlattı, hatta dünya ölçeğinde bir merkez bankaları koordinasyonu başarıldı. Fakat bu bankanın yetkileri buraya kadar. Bankaları kurtarmak ulusal hükümetlerin yetkisinde. AB Komisyonu ise güven vermek ve çözüm önerileri geliştirmek için devreye girdi. Fakat yeni AB ekonomik yönetim düzenlemeleri de üye ülke hükümetlerinin görevi. AB daha güçlü bir siyasal birlik sürecinde önemli bir yol ayrımına geldi. Üstelik bu sefer başta ABD olmak üzere, uluslararası bir ilgi ve teşvik ile itelenmekte nispeten daha federal bir Avrupa’ya doğru.
ABD de yol ayrımında. Yeni başkan farklı olacak. George W. Bush için tarih sayfaları iyice olumsuz yazılmakta. Yaşamını konu olan ‘W’ filminin yönetmeni ve Obama destekçisi Oliver Stone’nun, son eserini tanıtırken hatırlattığı önemli bir gerçek var. Bush  sekiz yılda Amerika ve dünyayı çok köklü bir şekilde değiştirdi ve halefi kim olursa olsun, uzun süre Irak’tan ekonomiye bu değişimin olumsuzluklarıyla boğuşacak. (CNN International, Larry King ile söyleşi, 7 Ekim 2008)
Küresel değişimin tüm anahatları Türkiye’de de artık hükümeti ve muhalefetiyle siyaset dünyasının esas gündemi olmalı. Öne çıkan bir çok konu var:
•  Finans kurumları ve piyasalarının daha saydam ve denetlenebilir bir şekilde düzenlenmesi. Devletin ekonomideki rolünün kriz senaryolarını da dikkate
alacak şekilde yeniden tanımı.
•  Müstakbel üyesi olduğumuz AB’nin ekonomik yönetim boyutunun güçlenmesi.
•  AB ile ABD arasında ‘Transatlantik Ekonomik Alan’ projesinin yeniden canlanması. Japonya’nın Batı dünyası ile Asya arasındaki rolünü yenileme çabaları.
•  Çin, Rusya, Hindistan, Arap ülkeleri ve Brezilya gibi önemli ekonomik odakların sorunlarının küresel etkilerinin artması.
•  Siyasal sınırları tanımayan mali krizler, salgın hastalıklar, iklim değişimi ve terör gibi temel sorunlar karşısında yeni bir uluslararası yönetim arayışının somutlaşması: Belki Bretton-Woods benzeri yeni bir finans düzeni, Birleşmiş Milletler’in reformu, Dünya Ticaret Örgütü nezdinde yeni anlaşmalar, yenilenmiş Kyoto iklim değişikliği anlaşmasının gezegen sathında uygulanması, enerji  piyasalarına yönelik yeni bir kurumsal arayış,…
•  Türkiye gibi yakın zamana kadar hızla büyüyen kalkınmakta olan ülkeler arasındaki krizden güçlü çıkma rekabetinde stratejik atılımlar: ekonomik yönetim için daha çağdaş bir devlet yapısı, IMF ile anlaşmaya dayalı bir ekonomik disiplin ve öngörülebilirlik, toplumsal kalkınma hedeflerine odaklı somut siyaset gündemi, köklü bir eğitim reformu, demokratik kültürün olgunlaşması ve modern bir uluslararası iletişim anlayışı.
•  Bu rekabette Türkiye’nin AB üyeliği sürecini siyasal liderlik, bürokratik disiplin ve toplumsal iletişim boyutlarıyla akılcı, dürüst ve yaratıcı bir şekilde değerlendirmesi.

Bill Gates kendi ekranından baktığında, olabildiğince yalın bir şekilde diyor ki “krizin yayılmaması için adım atıyoruz. Ama sorunun kökenine hala inmiyoruz. O da, dünyada ekonominin büyümesi, eğitime yatırım, üniversiteye gidenlerin sayısının artırılması ve bu sayede internetin de katkı sağladığı bilimsel anlayışın gelişmesidir.”