4 Kasım 2008 tarihinde ABD başkanlık seçimi gerçekleşti ve Barack Obama, beklendiği gibi, başkan seçildi. Seçim sürecinde en çok merak edilen konulardan birisi de kampanyasının başarısına etki eden faktörlerin neler olduğu idi. Artık seçim bittiğine göre, kampanya analizi ve değerlendirmesi yapmanın tam zamanı. Bu konuda yapılan derinlemesine analizler ve açıklamalar birbirini izliyor.
Obama’nın zaferinin ardında elbette pek çok faktör var. Gençler ve kadın seçmenler başta olmak üzere, Obama’nın beyazlar dahil orta sınıfa hitap etmesi, rakibinin olumsuz seçim propagandasının karşısında olumlu bir strateji izlenmesi, her alanda vaadettiği değişim ve bu vaadlerin insani bir duyarlılık ve samimiyetle kitlelere aktarılması bu faktörlerin başlıcaları. Ancak tüm bunların ötesinde, bu seçim ‘dijital iletişimin’, bugüne kadar yapılan seçimler arasında, en yaygın ve başarılı kullanıldığı seçim oldu.
Dijital Mecraları Fetheden Başkan
Bir önceki seçimlerde, dijital platformların politik anlamda ne denli önemli bir güç unsuru oluşturduğu anlaşılmış olacak ki, bu seçimlerde her iki adayın da bu alanları boş bırakmadıklarını gördük. Ancak Obama teknoloji yarışını açık ara önde tamamladı. Obama ve tekno-strateji uzmanları, sadece en pahalı ve uzun süren değil, aynı zamanda dijital iletişimin de çok başarılı şekilde kullanıldığı bir kampanyaya imza attılar. Tüm yıl boyunca ‘Bize Katıl’ (Join Us) kampanyası ile hem aktivist sayısını arttırmış ve hem de bağış oranlarını, beşer onar dolarlık küçük rakamlarla oluşsa bile, etkili biçimde artırmış ve hem de insanların birbirleriyle konuşmalarını ve oy verme oranlarını artırmıştır.Barack Obama seçim kampanyası süreçince bloglardan sosyal ağlara, video ve fotoğraf paylaşım sitelerinden mobil uygulamalara kadar, dijital platformun aklımıza gelebilecek hemen her türlü aracından yararlanıldı. Dijital dünyanın bu araçları sayesinde Obama yaklaşık 1,5 milyon bağışçıdan 200 milyon dolar toplamayı, sosyal ağlar aracılığıyla 850 bin katılımcıyı harekete geçirmeyi ve ülke çapında 50 bin etkinliği yönetmeyi başardı. Silikon Vadisi çalışanlarının Obama’yı ‘Tekno-Başkan’ olarak adlandırmaları boşuna değil.
Obama’nın dijital reklamlar için harcadığı rakam 8 milyon dolara yaklaşmış durumda. Bu tutar içinde en büyük payı, yaklaşık 4,2 milyon dolarla arama motorları Google ve Yahoo alıyor. Sosyal ağlar için harcanan rakam ise yarım milyon doları buldu ve bu tutar içinde aslan payını ise Facebook almış durumda. Gerek sayfalarının web trafiği gerek sosyal ağlar üzerindeki popülerliği, Obama’nın parasını boşa harcamadığının göstergesi. Özellikle genç seçmenlere ulaşmak açısından sosyal ağlar ve video paylaşım siteleri, her iki adayın da kampanyalarında büyük önem taşıdı. Adaylar özellikle YouTube aracılığıyla konuşmalarını, reklamlarını ve hazırladıkları klipleri gençlerle paylaştılar. 400 gün süren kampanya sürecinde Obama’nın videoları 889 milyon kere izlenerek rekor kırdı. YouTube’a diğer adaylardan daha fazla para yatırmış olmasına rağmen McCain’in kampanya videolarının izlenme sayısı ise 554 milyonda kaldı.
Obama’ya başarıyı getiren sadece bu mecralara para harcamış olması değil elbette, çünkü bu konuda rakibi de ondan geri kalmadı. Bu anlamda başarısının altında yatan en önemli etken, yeni dünyanın dijital boyutuna olan inancı ve dijital dünyanın ruhuna uygun düşecek stratejilere yatırım yapması oldu. Bu yaklaşım; bağış oranlarının yanı sıra, insanların birbirleriyle konuşma ve oy verme düzeylerini artırmış görünüyor.
Obama, günümüz insanının, özellikle de dijital medya içinde maruz kaldığı bilgi bombardımanından, açık ve yalın bir mesajla sıyrılmayı başardı. Kendine oy vereceklere değişimi vaadetti (Vote 4 Change ). Kısa, açık ve akılda kalıcı olması yanında, bu mesaj içinde çok daha zengin anlamlar taşıyordu. Çünkü Obama, değişimi onlarla birlikte gerçekleştirmeyi vaat ediyordu ve bunu da ‘Evet, yapabiliriz (Yes, we can)’ sloganıyla destekledi. Obama’nın kampanyasını desteklemek için bir grup sanatçının hazırladığı ‘Evet, yapabiliriz (Yes, we can)’ isimli albümden derlenen müzik videosu ise YouTube üzerinden milyonlar tarafından izlendi. Albümdeki şarkılar Obama’nın web sitesinden dinlenebildiği gibi, albüm de indirilebildi.
Diğer yandan, Obama yeni dijital seçmenin ihtiyaçlarının da farkındaydı. Bu yeni seçmen bloglarda, sosyal ağlarda ve paylaşım sitelerinde içeriği kendisi oluşturuyordu. Eğer ki dijital platformlarda kendinden söz ettirmek istiyorsa, onlara kullanabilecekleri bir içerik vermesi gerektiğinin farkındaydı. Bunun için, MyBarackObama isimli sanal topluluk kuruldu. Üye sayısı 1 milyonu aşan bu topluluk üzerinden, tüm seçmenlere bloglarında ve paylaşım sitelerinde kullanabilecekleri içerik sunuldu. Ancak, bu sayfanın en dikkat çekici kısmı, sayfa başındaki slogandı; ‘Çünkü bu SİZİNLE ilgili (Because it’s about YOU)’ diyordu Obama. Bu slogan, akla hemen ‘SEN (YOU )’ kapağıyla çıkan Time dergisini akıllara getiriyor. Time dergisi bu kapağı ile, dijital demokrasi sayesinde kendini ifade etme şansı bulan bilgisayarları başındaki insanları yılın kişisi olarak seçiyor ve bu insanların enformasyon çağını kontrol etmeye başladıklarına dikkat çekiyordu.
Siyasal İletişimde Üçüncü Raunt
Obama’nın dijital demokrasiye olan inancının devam edip etmeyeceğini, blog yazıp sosyal ağlarda faaliyetlerine devam eden bir başkan olup olmayacağını şimdiden bilemesek de bildiğimiz bir şey var ki o da bu seçimlerin siyaset iletişiminin kurallarını değiştirdiğidir. Obama’nın bu başarısı, sonraki seçimlerde Web 2.0 araçlarının kullanımı açısından da yeni bir çağı başlatmıştır.
Siyasal iletişim ve pazarlama uygulamaları çok genel olarak incelendiğinde üç önemli aşamadan geçtiği söylenir. Bunlardan ilki, kitlelerin toplandığı ve siyasetçilerin kitlelere seslendiği dönemdir. Bu dönemde meydanların hâkimiyeti, ‘söylem siyasetini’ en iyi uygulayan siyasetçilerin ve partilerin elindedir. Bundan sonraki dönem, televizyon ve gazetelerin egemenliğinde geçmiştir. Seçmenlere verilecek ‘mesajların’ ve bu mesajları hazırlayan uzmanların seçim kampanyalarında boy gösterdiği bir dönemdir. Son dönem ise, halen içinde yaşamakta olduğumuz dijital dönemdir. Artık, siyasi iletişim ve pazarlama uygulamalarında, bilişim teknolojilerinin ve kültürünün egemenliği yaşanmaktadır.
Yaşanan dönüşüm ve içinde yaşanan dönem, pazarlama ve siyasal iletişim alanında çok açık mesajlar içermektedir. Bu açık mesajları 2008 Amerikan başkanlık yarışında gördük. Bu seçim, bilişim teknolojilerinin yoğun biçimde kullanımının yanında, yüksek teknoloji çağına da girildiğini müjdelemiş oldu. Aynı zamanda, teknoloji ve insan birlikteliğini hedefleyen çalışmaları yoğun biçimde gördük. CNN televizyonunun, muhabirlerini stüdyoya ışınlaması izleyenlerin tümünde hayranlık yaratmasının yanında, teknolojide gelinen son noktayı da tüm dünyanın gözleri önüne serdi. Teknolojinin bu denli yoğun kullanıldığı seçimlere de son noktayı CNN koymuş oldu.
Dünyanın bugüne kadar gördüğü en pahalı ve yoğun dijital iletişim araçlarının kullanıldığı bu seçim, bizim gibi genç nüfusa sahip olan ülkeler için de yeni ufuklar açmış oldu. Bilginin hızla, kesintisiz ve sansürsüz biçimde dünyanın her tarafında serbestçe dolaştığı bir dünyada, ülkemiz siyasetçileri de bizi bekleyen yerel seçimlerde bilişim teknolojilerinin sunacağı pek çok fırsatı görmüş oldu. Kim bilir belki bizler de önümüzdeki seçimlerde etkileşimli web sayfalarının, e-posta mesajlarının, sosyal ağların ve paylaşım sitelerinin etkin biçimde kullanıldığını göreceğiz.