foto

Dr. Bahadır Kaleağası

Paris Bosphorus Enstitüsü’nün yıllık İstanbul toplantısı her zamanki gibi üst düzey bir katılım ve içerik ile gerçekleşti. Fransa ve diğer AB ülkelerinden birçok siyasetçi, iş dünyası lideri, akademisyen, sivil toplum temsilcisi ve gazeteci katıldı. Bunlar arasında Sarkozy döneminin dört bakanı da ayrıca dikkat çekti. Eski Fransız cumhurbaşkanını destekleyen fakat Türkiye konusunda çok hatalı olduğunu da açıkça vurgulayan lider sultasız, kişilikli siyasetçiler.

Bosphorus Enstitüsü’nde ne konuşuldu?

Gündemde kaçınılmaz olarak küresel ekonomik kriz vardı. Değişen çok eksenli dünyada Türkiye ve Fransa arasındaki ilişkiler de odak noktasıydı. Enerji dosyası da, kaynakları, boru hatları, tüketim biçimleri ve teknolojik gelişimi ile ele alındı. AB’nin değişim süreci ve geleceği ise ayrı bir oturumun ana teması oldu. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın dünya ekonomisinin yönetimine dair öneriler, Euro’nun geleceğine dair olan güven ve Türkiye’nin AB üyeliği için mutlak siyasi kararlılık açıklayan konuşması uluslararası katılımcıları çok etkiledi.

Aynı zamanda Bosphorus Enstitüsü’nün bilim kurulu eş başkanı olan Kemal Derviş’in Avrupa ekonomisinin sağlam temelleri, kırılma noktaları ve krizden çıkış yolları hakkındaki analizi tüm oturumlara yön verdi. Diğer eşbaşkan, Axa Yönetim Kurulu Başkanı Henri de Castries, Fransa Meclisi Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Elizabeth Guigou, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Avrupa Parlamentosu Türkiye heyeti Başkanı Hélène Flautre, CHP Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu ve CSFRS Başkanı Alain Bauer gibi birçok değerli konuşmacı farklı açılardan, yakın, hatta çok yakın geleceği aydınlatan bir tartışma ortamını tetiklediler.

Bu çok boyutlu analitik tartışmalarda önemli bir düğüm noktası AB’nin geleceği konusu oldu. AB 21. yüzyılı kendi içinde “farklılaştırılmış bütünleşme” eğilimi ile yaşamaya hazırlanıyor. Tam olarak doğru olmasa da, “çok vitesli” tanımlaması da, kullanılıyor. Soğuk savaşın sona erdiği 1989-1991 yıllarında akademik görevlerim ve AB Komisyonu Başkanı Jacques Delors’un stratejik araştırmalar birimindeki çalışmalarım sayesinde aşina olduğum bu teorik öngörüler sonunda somutlaşıyor. AB Komisyonu Başkanı Barroso’dan Almanya Başbakanı Angela Merkel’e artık en üst siyasal düzeyde ifade edilen bir “çok çemberli Avrupa” gerçeği var. Tabu çözüldü.

AB nasıl değişiyor?

Bu konu önemli. AB bir siyasal inşaat ve ekonomik ortaklık süreci. Halen toplamda dünyanın önde gelen ekonomi, finans ve teknoloji gücü. Türkiye’nin geleceği AB’nin evriminden doğrudan etkileniyor: demokrasi, özgürlükler, hukuk devleti, ekonomik kalkınma, sosyal ilerleme, doğayı koruma, enerji güvenliği, teknolojik atılımlar…

AB’nin değişen kurumsal yapısı Türkiye’nin içinde bulunduğu tam üyelik yolunun haritasını da yeniden şekillendiriyor. Bu yönde birçok farklı boyut karşılıklı etkileşim içinde. Örneğin:

– AB 2020 Stratejisi: kapsamlı bir eylem planı. Hedef daha çok girişimcilik, yeni teknoloji, insan sermayesi, çevreyi koruyan enerji ve toplumsal refah.

Euro: bankacılık ve bütçe birliği. Avrupa ve dünya ekonomisinin içinde bulunduğu krizli dönem devam edecek. AB’nin çok daha etkin bir kurumsal yönetime ihtiyacı var.

– “Yeni Batı”: demokrasi ve piyasa ekonomisi ekseni. AB ile ABD ve Japonya arasında serbest ticaret bölgesi müzakereleri hazırlıkları. Transatlantik ortak ekonomik alana doğru yeni atılımlar. G20’nin gelişmesi.

Demokrasi: değişen dünya gerçeklerine göre ilerlerken, aşırı korumacılık, milliyetçilik veya yabancı korkusu girdaplarına kapılan toplumsal tepkiler ve siyasal hareketler riski.

Avrupa yenilenirken, geçmişten şimdiki zamana uzanan siyasal dürtüler sonucunda geleceğe uzanan dört temel eğilim söz konusu. Avrupa geleneğinde Latince yaftaladığım bu eğilimler aynı zamanda birer gelecek senaryosu kalıbı.

1. Europa mercãtus

“Pazar Avrupası”.
En başından beri Avrupa’da birlik süreci ortak pazarın paylaşılan menfaatleri üzerine kuruldu. Bugün yarım milyarlık nüfus, yüksek eğitim seviyesi, 13 küsur trilyon euroluk yıllık gelir ve dünya ticaretindeki yüzde 20’lik pay ile AB bir küresel ekonomik dev. Hızla yükselen Çin gibi ülkelerin de en önemli ekonomik ortağı. AB pazarı standartlarını tüm dünyaya ihraç ediyor.. Kendi içinde de tüketici hakları, gıda güvenliği, ulaştırma ve çevre gibi birçok alanda vatandaşlarına ileri yaşam kalitesi sağlıyor. Hukuk devleti zırhı ile korunan bu “Pazar Avrupası”nın hizmet sektörü, e-ihale, dijital ekonomi gibi alanlardaki eksiklerini tamamlayarak genişlemesi, AB’nin en temel gelecek senaryosu olmaya devam ediyor.

2. Europa nostrum

“Bizim Avrupa”.
Kuşkusuz yine en başından beri AB’nin kurucu babalarının vizyonu, ekonomik entegrasyon başarısı sayesinde bir gün siyasi federal birlik hülyasıydı. AB bu yönde birçok alanda ulusüstü niteliklerini pekiştirerek gelişti. Brüksel’deki AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu’nun yetkileri zamanla arttı, AB hukuku ulusal hukuk sistemlerine karşı üstünlük kazandı, üye ülkelerin veto yetkileri kısıtlandı. Fakat AB halen bir ABD gibi federal yapı sahibi değil. Ne var ki küresel rekabeti ortamı bir taraftan, Euro bölgesinin yapısal yönetim sorunları diğer taraftan, AB’yi çok daha sıkı bir siyasal birlik olmaya zorluyor.

3. Europa progressio

“İlerleyen Avrupa”.
Sorunları ve fırsatları dikkate alan, pragmatik çözümlerle gelişen bir siyasal yapı. Bir önceki iki eğilimin birleştiği alan. Değişken geometri. Çok çemberli Avrupa. Hali hazırda fiilen AB içinde farklı entegrasyon grupları var: Euro, sosyal politika, savunma işbirliği ve Schengen. Her ülke hepsinin üyesi değil. Kurumsal mühendisliği daha iyi yapılacak bir sistem mümkün. Bu senaryoda mevcut AB, tek pazarı, ortak politikaları ve demokrasi gücü ile güçlenmiş bir geniş çember oluşturur. Buna bugünkü 28 ülke ve ötesindeki coğrafya dâhil olur. Bunlar arasında, İngiltere, İsveç, Çek Cumhuriyeti ve Danimarka gibi Euro bölgesine girmek istemeyen ülkeler, İsviçre, Norveç, Türkiye, Bosna-Hersek, Sırbistan gibi yeni üyeler ile Polonya, Romanya gibi Euro birliği koşullarına teknik olarak hazır olmayan ülkeler sadece bu geniş çember AB’de yer alır. Almanya, Fransa, Hollanda ve İtalya’nın başını çektiği Euro grubu ise daha sıkı bir birlik olan çekirdek AB’yi oluşturur. AB’nin yeni ülkelere genişlemesine tepkili ülkelerin kamuoyunda da tartışma ortamı rahatlar: “küresel rekabet gereği AB genişleyecek fakat merkezdeki Euro bölgesi dar bir grup olarak kalacak” söylemi bir süre baskın çıkar. Bosphorus Enstitüsü’nün son toplantısında da hem AB, hem de Türk resmi ve ekonomik çevrelerinde bu yaklaşım öne çıktı.

4. Europa et cetera

“Avrupa vs…”
Sorunlarını aşamayan, durumu idare eden AB.
Bu sadece Avrupa ve Türkiye değil, başta ABD, Japonya, Rusya ve Çin, tüm dünya ekonomisi için çok olumsuz olur.

Mutlaka daha birçok etkeni dikkate almak gerek.
Hem AB, hem de Türkiye için zamanı iyi kullanma zamanı hızla akıyor.
Yıllar öncesinden bir söz geliyor akla:
“İnsanlar ve ülkeler bilgece davranmaya başlarlar, eğer tüm diğer seçenekleri tükettilerse”.